-35- Kimse Bilmez

3.9K 278 132
                                    

🍁

1986'dan itibaren...

"Asiye!" diyen sese başını çevirdi genç kız, yazmasının altında örülü siyah saçı omzuna düştü.

"Efendim abla?"

Dicle yüzünü yellerken elleriyle "Şuralara da geliver bi' zahmet kuzum, ayaklarım koptu bu koyunları kovalamaktan!" dedi sonra da kendini ağacın altında oturan çalışanların yanına bırakıverdi. Kiraz gibi kırmızı dudakları iki yana yayıldı Asiye'nin, uysallıkla kabul etti. Ayaklarındaki lastik pabuçları çıkarıp yeşilliklere çıplak ayak bastı, "Kız ayakların yine yara bere olacak!" diyen Dicle'ye omuz silkti. Simsiyah saçları, buğday teni ve siyah gözleriyle pek bir masum, pek bir güzel kızdı Asiye. Bütün köyde dillere destan güzelliği konuşulurdu, görünüşü gibi kalbide güzeldi.

Dicle genç kıza bakarken iç çekti. "Allah özene bezene yaratmış bu kızı vallahi, bir içim su. Erkek kardeşim askerde, gelsin ona isteyelim diyeceğim bizimkilere."

Yanındaki kadın olumsuz anlamda salladı başını. "O paragöz babanın evladı bu güzelim kız, vermezler senin gibi maraba ailesine. Büyük hayaller bunlar."

"Ah ulan!" dedi Dicle sinirle, "paranın gözü çıksın be! Aşkı sevgiyi bile parayla sınıflandırdılar. Parası olan konuşuyor hep değil mi?" O an onların yanına sakince oturan Asiye'nin yaşlarındaki güzel kız ise içten içe katılıyordu ona. Köylülerin dillerinden düşüremediği bir diğer güzelde oydu. Gazanfer Palaoğlu'nun kızı Dilruba.

"Aha, Asiye gibin konuştun sende!" dedi kadınlardan diğeri, "hadi o tuğla gibi şeyleri alıp zamanını öldürüyor bekâr ya, sen niye ona ayak uyduruyorsun. Deli."

"Kitap o kitap," dedi Dicle kahkaha atarak, "Vallahi alıp başka hayatlara götürüyor her biri."

"Bizim hayatımız bize yeter yahu, başkasının çilesini de dert edinemem." dedi başka bir kadın. "Ama katılmadım da değil sevda konusunda sana, para ile saadet olmaz ki hep. Birçok genç mutsuz evliliklerinde. Sevdiğinden ayrı kalıyorlar çünkü."

Asiye o ara işini bitirmiş gülerek geliyordu yanlarına. Dicle en büyükleriydi çalışan işçi kadınlar arasında, çıkınını açıp içinden yiyecekleri tek tek yere serdiği sofra bezinin üzerine koydu. Bütün gün çalışmanın bir ödülü olmalıydı. Asiye gelip yanlarına oturduğunda hepsi beğeniyle süzüyordu onu, yaşıtları tatlı bir kıskançlık içindeydi, büyükler ise ağabeyine ya da oğullarına eş görme derdinde. Kocaman yüreğiyle hayat doluydu Asiye, çok konuşurdu bir de. Hele bir de söz konusu kitaplarsa onu durdurabilene aşk olsundu. Simsiyah gözleri onlardan bahsederken ışıldardı adeta.

Asiye ile Dilruba çok yakın olmasalar da koyun otlatırken kısa sohbete tutuşurlardı ara sıra. Şimdi olduğu gibi okuduğu kitaplardan birini etrafındaki kızlara anlatırken Asiye, Dilruba da kulak kesilip dinlerdi. Fakat bugün o günlerden farklıydı; Asiye konuşurken o ara otlattıkları koyunlardan biri dağlık alanın ucuna yürümüştü, düştüm düşecekti. Kızlardan biri çığlığı basınca olayın farkına varmışlar, en gençleri olan Asiye ile Dilruba hemen yerlerinden fırlayıp hayvancığın yanına koşturmuşlardı. Hayvanı kurtarmışlardı kurtarmasına da bu kez de Dilruba dengesini kaybedince geriye doğru düşmüştü, Asiye canhıraş onu tutarken ellerinin arasından kayıp gidecek diye de korkuyordu. Etrafındaki kadınlar ise yardım haykırışlarındaydı o ara. Ve o an Asiye elinin üzerine kilitlenen el ile irkilmişti. Tanımadığı bu adam ona Dilruba'yı çekmesinde yardımcı olmuştu. Dilruba ise onu tanıyordu.

"İyi misin?" dedi Asiye telaşla, bir yandan da kızın üzerindeki toprağı silkeliyordu.

Dilruba başını salladı. "İyiyim." Bakışları Erkan'ı buldu ürkekçe, onu hep korkutan bu genç adamdan ilk kez korkmuyordu. "Teşekkür ederim," diye mırıldandı.

GÜZ ÇİÇEĞİ (TAMAMLANDI)Where stories live. Discover now