-47- Mutluluk İçin...

4.1K 315 97
                                    

🍁

Vakit henüz ikindiyi geçmemişti. Hava soluk bir renge bürünmüş, güneşin cılız ışığı semadaki karabulutların arasından zor sızıyordu. Soğuk ise iyice kendini belli ederken peşinden de nedenini sunmuştu; küçük kar taneleri yavaşça gökyüzünden aşağıya süzülmeye başlamıştı. O kadar hızlı düşüyorlardı ki gökyüzünden, park halindeki araçların üzerinde ince beyaz örtünün ilk katmanını oluşturmuşlardı hemen.

Siyah lüks araçta karşılıklı koltuklarda oturmaktaydı Sinan ile Furkan ise. Barlas ise Ece'nin karşısına denk gelmişti. Bir diğer araçta da Berfin, Kenan, Hazan, Yağız ve çocuklar seyir halindeydi. Araçlara eskortluk eden korumaların arabaları ise sıkı takibi bırakmamak üzere dikkatlilerdi. Büyük kavuşmanın ardından konuşulacak olan konuların şirketin küçük ofisinde konuşulamayacağına kanaat getirmişti Barlas, bu konuda Kenan'da ona katılmıştı. Zira şirketi aniden boşaltmaları babası ve yengesinin kulağına çoktan ulaşmış olmalıydı. Babasının şirkete damlama olasılığı bir hayli yüksekti. Hepsi oradayken bunun olmasını asla istemezdi. Yağız'a söylemişler, genç adam da kabul etmişti.

Peşi sıra ilerleyen her iki araçta da farklı duyguların esiri olmuştu her birey. Berfin kollarının arasında sıkı sıkıya sarmaladığı Hazan'ın saçlarını sevip içini çeke çeke ağlıyordu hala. Öldü sanmak, öldüğüne inanmış olmak ruhuna o kadar ağır geliyordu ki bunu nasıl aşacağını düşünüyordu onları izleyen eşi de. Berfin'in kendini toparladığı ilk anda ondan hesap soracağının bilincindeydi Kenan. Kucağındaki Can'a baktı hüzünle, o ise başını onun omzuna yaslamış gözlerini Çiçek ile Hazan arasında gezdiriyordu. Gizemli Prensesinin bir kızı vardı, bunda tatlı bir kıskançlık yaşasa da içten içe de delicesine mutluydu. İlk gördüğü anda sevdiği küçük kızın tıpkı Şirin gibi sürekli yanlarında olacağının mutluluğuydu bu.

Çiçek ise ortasında kaldığı büyük kavuşmanın getirdiği hengamenin arasında bakışlarını kimde tutacağını şaşırmış, irice açtığı elmas parlaklığına sahip gözlerini çevirip durmaktan yorgun düşmüştü. Gördüğü o yüzlerin hepsi ilk an yabancıydı ama ona o kadar sevgi dolu bakmışlardır ki Çiçek hiçbirinden korkmamıştı. Babasının boynuna sokulmuş uyuyorken bir parça aralık kalmış dudaklarından da derin soluklar alıyordu şimdi.

"Berfin'im... Helak ettin kendini..." dedi Kenan hala içli içli ağlayan eşine. Hoş, Hazan'ın da ondan farkı yoktu, ablam dediği Berfin'e sarılmak kaybettiği annesinin kollarındaymış gibi hissettiriyordu ona. Özlemişti. Çok özlemişti. Berfin ellerini öptü Hazan'ın, konuşabiliyor oluşuna takılacak halde değildi. Aklında yeri dolması gereken o kadar boşluk vardı ki bu mucizeye ancak sevinebilirdi.

"Abi, yanındaki kapakta su olacaktı." dedi Yağız'da, Kenan başını sallayıp yanındaki küçük bölmeyi açtı ve içinden bardak su çıkardı.

"Güzelim... Biraz su iç, kendine gel hadi."

Berfin ona bakmadı, uzattığı suyu da almadı. Hazan uzanıp aldı elinden genç adama burukça bakıp. "Ablacığım, abim haklı. Biraz su iç, nefessiz kaldın ağlamaktan." Derince nefes alıp onayladı onu Berfin, ıslak yanaklarını silip bardağı elinden aldı ve birkaç yudumu zoraki bir şekilde yuttu sonrada bardağı yeniden Hazan'a verdi.

"Seninle konuşmayacağım," dedi Berfin an sonra sessizliği yarıp, herkes bu sözlerin Kenan'a hitaben söylendiğinin bilincindeydi. "Nasıl söylemezsin bana? Günlerdir neler düşünüyordum fikrin var mı?"

"Özür dilerim..."

Dudakları titrerken Hazan'a baktı. "Beni aldattığını düşündüm bunun, biliyor musun?" dedi hüzünle. Hazan ne dese bilemedi, bakışları eşini buldu, nitekim Yağız tam konuşacakken de onu kesen yanından yükselen ses oldu.

GÜZ ÇİÇEĞİ (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin