-26- Başkaldırı

4.9K 341 207
                                    

🍁

Gülüşerek geliyordu genç çift, konakta kopan fırtınadansa bihaberlerdi. Avluda yankılanan Demir Ağa'nın öfkeli sesini duyduklarında ise atlarını seyise teslim ediyorlardı. Hazan tek kaşını kaldırmış bir ifadeyle Yağız'a bakarken genç adam elini tuttu onun. O an konağın bahçe kapısı açıldı, Vehbi Kâhya elinde silahı ile telaşla çıktı dışarı, peşi sıra birkaç adam daha onu takip ediyordu.

"Hazan içeri geç sen," dedi Yağız gözleriyle kâhyayı takip ederken. Kâhya ise başını eğmiş ona emredileni yapıyor, adamları teker teker hizaya sokuyordu. Yağız'ı görmemişti. "Ne oluyor?" dedi Yağız sertçe, adam irkildi.

"Ağam..."

"Vah! Bu da mı gelecekti başımıza! Ne olacak şimdi Ömer!" diyen annesini duydu genç adam, ifadesi çatıldı. Adımlarını konağın avlusuna yönlendirdi direkt. Hazan kapının önünde dikili kalmıştı gördüğü görüntüyle, Yağız onun yanında yerini aldı içeriye girince.

Bahçede Furkan başını öne eğmiş oturuyordu, bir eli yüzüne kapalıyken diğer elinde Ece'nin okul çantası vardı. Bacağını titretiyordu sinirinden. Melek Hanım, Dilruba Hanım'ın bileklerine kolonya sürüyordu ortada. Ömer Ağa avluda volta atarken Demir Ağa ise Ece'nin güvenliğinden sorumlu olan adamlara tokat atıyor, onları azarlıyordu.

"Küçücük kızı nasıl kaybettiniz lan! Nasıl gözünüzden kaçtı!"

"Ağam, bir anlık dalgınlık. Arkadaşıyla yürüyordu, bir baktık yok."

"Parmak kadar kız koca adamlarla oynamış! Kaçmış! Ah Ece!"

"Ece kaçmadı!" diye bağırdı Furkan, "Kaç defa diyeceğim, yapmaz o öyle şey! Kaçsa bu..." Ayağa kalkıp elindeki sapları kopuk çantayı salladı onlara doğru: "Niye kopsun bu! O piç her kimse bulacağım ama! Bulacağım sonrada anlının ortasından vuracağım!" diye kükredi.

Yağız ise katılaşmış bir haldeydi. Rengi kaçmıştı gördüklerinden duyduklarından sebep. Furkan sözlerinin bitimine dönüp de onu görene kadar kimse farkına varamamıştı orada olduklarının. "Abi," dedi genç adam ıslak gözlerini ondan ayırmadan. Yağız'ın yemyeşil gözleriyse kararmıştı.

"Yağız, oğlum." dedi Ömer Ağa sakince, birkaç adım attı ona. "Geç hele şöyle."

"Ece nerede?" dedi Yağız buz gibi bir sesle.

"Sen bir geç hele, anlatacağım."

"Dayı Ece nerede?"

"Yok! Kayıp! Bu hergele okulun oraya gittiğinde aracın biri tozu dumana katıp uzaklaşmış o an oradan. Alamamış plakayı da. Koşmuş ama nafile. Kızdan geriye aha bu kulpu kopuk çanta var." Yağız'ın omzuna ellerini koydu, "Ama bulacağız! Gereği neyse de yapılacak!"

"Bulacağız!" dedi Furkan da. "Yanımda Can vardı, nereye koşacağımı bilemedim! Abi... Of! Geç kaldım, benim yüzümden! Geç kaldım!"

Yağız olduğu yerde sendelerken Kenan girdi kapıdan bir hışımla. "Baba! Ece'nin arkadaşını buldum, Lale." Adımlarını babasının karşısında duran adamlara yönlendirdi. "Gördüğünüz kız bu mu? Ece'nin yanında en son gördüğünüz bu mu?" derken elindeki fotoğrafı salladı.

"He Ağam," dedi adam. Kenan başını salladı sinirle, babasına dönüp "Bozdoğan aşiretinin torunu bu. Biliyorsa bu biliyordur," dedi.

"Gidelim o zaman!" diye atıldı Furkan, "Hadi!" dedi. "Hatta bizzat ben gideyim, sorayım ne biliyor! Biliyorum orayı!" derken de büyük adımlarını atmaya başladı kapıya doğru.

"Sen otur oturduğun yerde!" diye gürledi Demir Ağa. "Zaten kız kayıp bir de seninle başımız derde girmesin!"

"Ne derdi ya ne derdi!" diye isyan etti Furkan ona dönüp. "Asıl dert belli değil mi!"

GÜZ ÇİÇEĞİ (TAMAMLANDI)Where stories live. Discover now