-48- Söz!

3.7K 292 115
                                    

🍁

Şöminenin karşısında kollarını göğsünde birleştirmiş oturmaktaydı Ece, bir saat önce bir ağabeyi olduğunu öğrenmişti. Bu korunaklı şato misali konağa gelirken yol boyu kendisine karşı görünüşüne tezat bir kibarlık sergilemişti bu genç adam çünkü onu kardeşi olarak kabul etmişti. Öğrenilen gerçeklerin ardından konuşulmayanlarda ayrıntısı ile konuşulmuştu. O ne tepki vereceğini bilemediği için adımlarını salondan dışarıya atmış, kendini bu küçük odada şöminenin başında bulmuştu.

Barlas ise salonda herkesin şaşkın ve afallamış bakışlarının altında hüzünle oturuyordu. Diğerlerinden çok Ece'nin tepkisini önemsemişti. Genç kızın Yağız'a karşı gösterdiği ilgiyi ve sevgiyi görmüştü, onu kabul edebilir diye düşünmüştü ama sessizce odadan çıkıp gitmesi beklediği bir şey değildi. Onun içinde yaşadığı buhranı ise hem Hazan hem de Yağız anlıyordu fakat ilk kez onlarda ne yapacaklarını bilemiyorlardı. Barlas sesli bir nefes verip öne eğildi, başını ellerinin arasına aldı ve saçlarını karıştırdı.

"Yine de bu zalimlik..." diyen ses Berfin'e aitti. "Çocuğu elinden alındı diye size reva gördüğü bu şey zalimlik."

"Haklıyken haksız konuma gelmek bu olsa gerek." dedi Sinan da. "Onun ne farkı kalmış ki kendine kötülük edenlerden." Yüzünü ovdu. "Babam bunu biliyordu madem neden ya neden... Ah! Anlamıyorum."

"Baban doğan bir çocuk olduğunu benim araştırmalarım sırasında öğrendi Sinan," derken dikili durduğu camın önünden döndü Kenan. "O, doğan çocuğu öldü biliyor. Tıpkı Ömer amcam gibi."

"Ömer Ağa da biliyormuş geçmişi. O neden sana anlatmadı hiç Yağız? Deseydi böyle bir durum oldu, annen bu yüzden kıza soğuk diye. Of! Ne düşüneceğimi şaşırdım!"

"Annem geçmişinden hiç bahsetmedi ki. Hazan'ı öldü diye bana kabul ettirmekten başka bir gayesi yoktu onun." Hüzün çökmüştü gözlerine konuşurken. "Ne Ece'yi ne de beni sevmemiş doğru düzgün."

"Bayas ayama!"

Ellerinin üzerinde hissettiği minik ellerle bakışlarını karşısındaki kıza kaldırdı Barlas, yanakları ıslaktı. Evladını kaybettiğini sanan bir kadının ızdırabını çekmişti her biri bu odada bulunanların ve o, Dilruba'yı daha erken bulabilseydi kopan son tufanı engelleyebilirim belki diye düşünmekten kendini alamamıştı birçok kez. Çiçek günden güne güçlendirdiği adımlarını bu kez düşmeden atmayı başarmış, "Dayı" yerine adıyla seslenmekte inat ettiği genç adamın karşısında yerini almıştı. Herkes kendi düşüncelerine dalmış sorgulamalar yaparken küçük kızın gözünden kaçmamıştı onun ağlaması. Kiraz kırmızısı kalp dudakları büzülmüştü, neredeyse kendisi de ağladım ağlayacaktı. Barlas onun için dayı ya da amca değil bu evdeki oyun arkadaşıydı.

"Çiçek'im..." dedi Barlas küçük kıza titreyen sesiyle, gülümseme kondurdu anında yüzüne. "Toz kaçtı gözüme, ağlamıyorum." Çiçek kaşlarını çattı bu açıklamayla, Barlas'ın iri ellerini iki yana çekip açılan kollarının arasına girdi sonra da minik ellerini yanaklarına koydu. "Aç!" dedi ince sesiyle, Barlas kırptığı gözlerini açıp ona bakarken Çiçek büzdüğü dudaklarıyla "Puf!" sesi çıkarıp genç adamın gözünün içine üfledi. Siyah gözlerini irice açmış oyun arkadaşının tepkisini ölçercesine yüzüne merakla bakıyordu.

"Teşekkür ederim güzelim," dedi genç adam onu kucağına alıp. "Çıktı toz, geçti." Çiçek ifadesini çatıp sonradan gülümsedi. "Anni! Bayas uf!" dedi annesine bakıp incecik sesiyle. "Yine!" deyip genç adama döndü sonra ve yine mavi gözlerinin içine küçük nefesini verdi. "Bitti!"

"Bitti!" dedi Barlas da onun neşeli sesini taklit ederek.

"Affedersin Barlas Bey," dedi Berfin hüzünlü bir sesle. "Biz böyle seni üzer gibi konuştuk sanırım. Sözlerimizden yanlış düşüncelere kapılamayasın olur mu? Sen küçücükmüşsün daha, günahsız bir sabi. Bu olanlarda kendini suçlu hissetme."

GÜZ ÇİÇEĞİ (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin