-61-İnanç

3K 254 143
                                    

🍁

"Gazanfer Ağa!" dedi Dilruba mezarın başında dikili dururken. "Yattığın yerde rahat mısın he? Onca acıyı yaşattın bana, huzurlu musun öte tarafta?" Mezarın yanına oturup elini toprağa bastırdı. "Benden kopardığın oğlum hayattaymış. Zamanında peşime taktığın o insanların dedikleri yalanmış. O uğursuz Erkan... O benden oğlumu saklamış!" Toprağı sıkıp avuçlarının arasına aldı. "Biliyor muydun? Bunu biliyor muydun? O uğursuz bile bana iyilik yapmış! Sen bunu biliyordun değil mi! Onu benden koparmasaydınız ben bu kadına dönüşmezdim! Barlas demişler ona! Adını koyamadığım yavrum... Ah! Senden nefret ediyorum baba! Onu da sevdiğimi de söküp aldınız benden!" Avuçlarını toprağa vurdu peşi sıra. "Şimdi kalk buradan da söyle bana, nasıl kavuşacağım ben ona!"

"Şimdi toprağın altından çıksa ödün kopar," diyen sesle kaşlarını çattı Dilruba. "Ah abla ah!"

"Ömer?" dedi Dilruba yan dönerek. "Senin ne işin var burada?"

"Sen niye geldinse ondan geldim. Ziyaret, iç dökme falan. Ama senin derdin daha büyükmüş. Vah ki ne vah!"

"Duydun mu sen söylediklerimi?"

"Barlas mı? He ya, duydum duydum." dedi Ömer de. Ablasının hayret dolu bakışları eşliğinde yorgunlukla geçip babasının mezarının kenarına oturdu. Başındaki kasketini çıkarıp elinin içinde dertop ettikten sonra ablasına baktı."Oğlun yaşıyormuş. Ne güzel bir haber değil mi? Bu seni mutlu etmeliydi ama hâlâ üzgünsün."

"Ömer sen..." derken devamını nasıl getireceğini bilemedi Dilruba. Donup kaldı kardeşinin karşısında.

"Nereden öğrendim? Tabii merak ettin sen şimdi. Fulya öğrenmiş gerçeği, Yağız'a da demiş. Ondan öğrendim ben de. Yani bakma öyle şaşkın şaşkın." Derince iç çekti. " Barlas'ın haberi yok sanırım. Bilemedim."

Yüzünü buruşturup "Fulya deme şu kıza!" dedi Dilruba. "Kafayı mı yedireceksiniz bana? Hazan o Hazan!" Sonra durdu. Yağız'ın bunca zamandır gerçeği bilip de ona söylememesi gerçeği dank etti aklına. Barlas bilmiyor muydu gerçeği? Gözlerini yumdu. Peki Yağız neden saklamıştı ondan gerçeği bildiğini? Bu düşüncesine cevap bulamadan kardeşinin konuşması aklını dağıttı.

"Hazan mı?" dedi Ömer Ağa şaşkınca. "Abla sen hiç iyi değilsin. Hazan'a benziyor doğru ama karakter olarak inan benzemiyor. Sessiz de değil üstelik. Maşallah bir dili var, pabuç gibi."

"Ömer, dalga geçme benimle! Günlerdir kendimde değilim zaten. O kız hastanede kendisi dedi bana Hazan olduğunu. Bana Asiye'den söz ederken gözlerinden okunuyordu öfkesi, nefreti. Hazan işte!"

"Üzülmüş demek sessiz kızın haline. Yağız içli oğlan, anlatmıştır ona rahmetli eşini. Sevdiydi onu sonuçta."

Elindeki toprağı fırlatıp öfkeyle bağırdı Dilruba. "El birliği ile beni delirmek mi tek derdiniz he?! Nasıl oldu da hayatta kaldı bilmiyorum ama o kız Hazan'ın ta kendisi! Görüyorsunuz! Hatta biliyorsunuz da! Aklınız sıra intikam alıyorsunuz benden değil mi? Şimdi anlaşıldı!"

"Hâşâ!" dedi Ömer Ağa ellerini iki yanında havaya kaldırıp. "O sana mahsustur. Bizim ne haddimize intikam almak. Kalkışırsak öyle bir şey yapmaya tuzağa düşürülür sevdiklerimizden ayrı düşeriz sonra yıllarca. Bu yaşımdan sonra Melek'ten de çocuklarımdan da ayrı düşemem."

"Ömer!" dedi ama durdu Dilruba. Ne diyeceğini bilememişti bir an. Kaşları çatılı bir halde kardeşine bakmaya devam etti.

"Niye sustun?" dedi Ömer Ağa ise. "Barlas senden koparıldı diye kötü olmadın ki sen. Öyle olsaydı biterdi kinin, nefretin. Dili lâl olmuş masum kızdan çıkarmazdın nefretini. Ondan intikam almazdın!"

GÜZ ÇİÇEĞİ (TAMAMLANDI)Donde viven las historias. Descúbrelo ahora