-12- Gülümse

9.5K 510 110
                                    

🍁

-Güzel bir gün geçirdin Güz. Gülümsemelisin, diyen iç sesine buruk bir bakış attı Hazan. Konağın önüne geldiklerinde içi sıkıldı çünkü. Dilruba Hanım'ın iğreti bakışları aklına düştü. Kim bilir bu güzel günün acısını hangi zehirli kelimeleri sarf ederek çıkaracak benden, diye de düşünmeden edemedi.

-Yağız varken sana laf edemez, dedi iç sesi bu sefer. Ona hak verdi Hazan ancak yine de "O yokken ne olacak peki?" diye düşünmeden de edemedi.

"Düşündüm de çalışma odam... Aslında ikimizin ortak alanı yapabiliriz. Dilersen kitaplarını benim kitaplarımla da birleştirebilirsin. Okuduğun kitapları türlerine göre ayırıyorsun, benimkiler karışıktır ama birlikte ayırırız istersen. Böylelikle ikimizin büyük bir kütüphanesi olur. Hem ben de yalnız kalmamış olurum orada. Sen yanımda kitap okursun ben de varlığının huzuru ile çalışırım."

Yağız'ın sözlerinin bitimine, genç kız içindeki konuşmalara son verip bakışlarını ona çevirdi. İçten bir tebessümle kıvrıldı dudakları. Genç adamın sunduğu fikir de hoşuna gitmişti ayrıca. Başını hafif hafif salladı tamam anlamında.

Arabadan indiklerinde genç adam kitap kutularını bagajdan indirdi. Hazan'ın 15 kitaplık listesi ile sınırlı kalmamıştı genç adam. Hazan buna itiraz etse de o kendi bildiğini okumuş genç kızı da tüm içtenliği ile ikna etmişti. Yağız kitap kutularını indirince hemen yardımcıları devreye girdi.

"Ben alayım Ağa'm." dedi orta yaşlardaki adam.

"Çalışma odasına." dedi Yağız düz bir sesle.

Hazan'ın bakışları ise o anlarda kapının orada elindeki valizini yere bırakıp Vehbi Kâhya'nın elini öpmek için uzanan Heval kalfadaydı. Vehbi Kâhya elini çekti ve başını çevirdi.

"Yıllarca bu kapıda saygınlığımla çalıştım ben. Sen beni rezil ettin kızım. Teyzekızını da rezilliğine alet ettin. Varın gidin hayde!"

Heval başını önüne eğdi. Seval de kapının önünde belirdi. Yüzlerini yerden kaldıran kalfaların bakışları Hazan ile kesişti. Genç kız gözünü kırpmadan bakıyordu onlara.

"Bu senin için önemli mi yoksa? Pek de eski, tam senlik, ucube elbisesi."

Hazan gözlerinin dolduğunun farkında bile değildi.

"Buna da yazık oldu! Beni kızdırdın ve bedelini ödeyeceksin."

Hazan Yağız'ın yanına geldiğini fark etmemiş, elini iki yanında yumruk yapmış sertçe sıkarak karşıya bakıyordu. Genç adam karısının içinde kopan fırtınanın farkındaydı, hüzünle yumdu gözlerini. Göz kapaklarını araladığında ise hiç de yumuşak olmayan sert bakışlarını sundu onlara.

"Heval! Seval! Dediğimi yapın!"

Dilruba Hanım'ın sesi avluda yankılanınca Yağız annesine çevirdi bakışlarını. İki kalfa ayaklarını sürüyerek Hazan'a doğru adımlarken genç kız istemsizce kendini geri çekti.

"Dur orada!" diye çıkıştı Yağız, gözleri annesinde devam etti: "Bu gösteri neyin nesi anne? Sana gözümüze gözükmesinler dedim. Karım onları görmeyecek dedim! Sabahın ilk ışıklarında gidecekler dedin sen de, bu ne şimdi!"

"Gidiyorlar ancak önce gelinden özür dileyecekler oğul. Bırak o karar versin yüzleşmek isteyip istemediğine." dedi sürmeli gözlerini kısıp.

"Özür dilemeye yüz gerek ana!" diye azarlayarak konuştu Yağız. "Onların yüzü mü kaldı ki!"

"Anneni dinle Yağız Ağa. Çalışanların önündesin."

Demir Ağa soğuk bir tavırla yanına gelmişti Dilruba Hanım'ın. Yağız kaşlarını çatıp sinirle soluyarak konuşacakken Hazan elini onun parmaklarının arasından geçirdi ve eli onun avucuna hapsoldu. Genç adam başını çevirince karısının sakin çehresi ile karşılaşmayı beklemiyordu. Hazan boşta olan diğer elini de top haline gelen ellerinin üzerine koydu.

GÜZ ÇİÇEĞİ (TAMAMLANDI)Where stories live. Discover now