-36- Uzakta Kalan

3.5K 273 49
                                    

🍁

2020

Hazan'a kâbus gibi gelen ve hatta kâbus olsa daha az acı duyacağını her zaman düşündüğü gerçeğini rüyalarında gördüğünden beri günler geçmişti üzerinden. Gündüzün akşama dönmeye yüz tuttuğu bir vakitte terasa çıkmış, bacaklarını kendine çekmişken bükülü dizlerine ise başını yaslamıştı. Kaybettikleri kadar özledikleri de vardı ve en çok özlemek acıtıyordu canını. Terasta yağmur sonrası esen serin rüzgâra eşlik eden Çiçek'in kıkırtıları onu içinde bulunduğu bu anın dışında bir ambiyansa sahip anıya sürgün ediyorken gözlerini yumdu.

"Bir varmış bir yokmuş... Evvel zaman içinde kalbur saman içinde yeşilin yeryüzünü sarıp sarmalamayı bıraktığı zamanın birinde, eskiden yeşil olan şimdi ise kapkaranlık bir yerin kalbinde, bembeyaz bir kız doğmuş."

"Adı neymiş?" diye araya girdi minik kız gözlerini irice açıp, annesi kıkırdadı onun bu meraklı ifadesine fakat yüzünü yalancı bir kızgınlığa bürüyüp öyle konuştu.

"Biraz sonra söyleyeceğim çiçeğim az sabret."

"Tamam." Ellerini karnının üzerinde birleştirip bakışlarını beyaz bulutların mavi gökyüzündeki seyrine çevirdi. Evlerinin çatısına çıkmışlar yere serdikleri örtünün üzerine uzanmışlar, en büyük eğlenceleri olan gökyüzünü seyrediyorlardı ve Hazan her zamanki sabırsızlığı ile annesinin anlattığı masalı dinliyordu. "Devam edebilirsin anneciğim." Genişçe gülümsedi Asiye kızının bilmiş tavrına.

"Ve o beyaz kız sayesinde karanlığa bürünmüş yeşillikler bir anda aydınlanıvermiş. Buz tutmuş topraklar parçalanarak içinden rengarenk çiçekleri fışkırtmaya başlamış. Doğa adeta canlanmış. O minik kız gelene kadar Beyaz Kraliçe de pek bir mutsuz imiş. Ve onunla birlikte ona da mutluluk gelmiş."

"Artık yalnız değilmiş."

"Evet. Beyaz kız onun en yakın arkadaşı olmuş. Birlikte oyunlar oynuyor, yemekler yapıyor, boyamalar yapıyorlarmış."

"Sarayın dışına çıkmışlar mı hiç? Nasılmış orası?"

"Sarayın dışına çıkmaları sakıncalıymış," dedi annesi. "Bu yüzden hiç çıkmamışlar."

"Neden ama?"

"Çünkü Güz Çiçeğim, sarayın dışında onları bekleyen birçok tehlike varmış ve Beyaz Kraliçe onları bu tehlikeden korumak zorundaymış."

"Bizim masalımızda neden bir kral ya da prens yok anne? Olsaydılar onlar korumalıydılar."

"Çünkü bu masaldaki kadınlar çok güçlü çiçeğim. Onları ayakkabısından tanıyacak güçsüz prenslere ihtiyacı yok." Kıkırdadı minik kız.

"Çok saçma ayakkabıdan tanımak değil mi anne? Sen beni gözlerimden bile tanırsın."

"Tanırım tabii," derken minik kızının karnını gıdıkladı Asiye. "Senin siyah incilerini nasıl tanımam ben, aynısından bende de var."

Gülerken annesinin yüzüne küçük ellerini koydu Hazan, "Seninkiler daha güzel ama anne. Çok seviyorum ben onları."

"Asıl seninkiler daha güzel," öptü kızının burnundan Asiye, "Bak yine bıraktırdın masalı bana. Nerede kaldık?"

"Anlatma masal," derken annesinin boynuna sokuldu küçük kız, "uykum geliyor sonra ve uyuyunca da güneş kaçmış oluyor."

"Güneş kaçmıyor çiçeğim, batıyor." Sarıldı kızına Asiye, başının tepesine öpücüğünü bırakırken de gülümsedi. "Seni böyle sarmalarken kalbime sokacağım, orada büyüteceğim."

"Ben zaten oradayım annem."

"Öylesin tabii... ah Hazan'ım, öylesin." Derince iç çekti. Bir süre suskunlukla geçtikten sonra Hazan tekrar konuştu yumuşacık masum sesiyle.

"Her prens mi prensesleri ayakkabısından tanıyor anne? Beni gözlerimden tanıyabilen prens olur mu sence?"

Asiye'de tıpkı kızıyla aynı olan gözlerini mavi gökyüzüne çevirip dudağını büktü ilk, sonrada derince nefes alıp öyle konuştu. "Dünyada kötüler kadar iyilerde var elbette. Kötü prenslerin yanında iyi prenslerde vardır yani. Ve umarım senin karşına çıkacak olan prens seni sadece gözlerinden değil kalbinden de tanır çiçeğim."

"Kalbimden mi?" dedi küçük kız şaşkınca, gözleri kocaman olmuştu. "O nasıl olacak ki?"

Elini kızının kalbinin üzerine koydu Asiye, gözlerinde saf şefkat vardı. "Severek... Çok severek."

"Ne kadar çok?"

"Nefesi kadar... seninle nefes alacak kadar."

Başını kaldırdığı göğüs kafesine yeninden yasladı Hazan, "Ben senin nefesinim, birbirimizi öyle seviyoruz." Gözlerini kapatmıştı, solukları yavaşlarken uykuya çekilivermişti bile.

"Uykucu nefesim benim," derken kahkaha attı Asiye, "hemen nasılda uyuyorsun böyle. Gün geçtikçe büyüyor ve ağırlaşıyorsun küçük hanım ve seni taşımak güç oluyor bilmiş ol." Ses gelmedi kızından. "O prensin güçlüde olması gerekecek anlaşılan, dualarımda buna da yer vermeliyim."

Gökyüzünün küçük çatırtılarla büyük patlayışının haberini verdiği gürültüyle gözlerinden de minik damlalar süzüldü genç kızın. Annesi yoksa sevdiği vardı. Fakat şimdi her ikisine de sahip değildi. "Üzülme Güz," diyen iç sesini bile dinleyemez olmuştu günlerdir.

Göğün yüzü sanki gömülen gündüzü geri çağırıyor gibi bir aydınlığa büründüğünde büyük bir gürültüyle genç kız başını kaldırdı dizlerinden. Yüzüne değen minik damlalar göz yaşlarına arkadaş olmuştu şimdi. Geçmek bilmeyen bir ağlama silsilesine tutulmuş gidiyordu. Yorgundu, bitkindi ve kızına sığınmak bir yere kadar iyi gelmişti. İçi boşalmış bir kavuk gibi hissediyordu kendini. Ruhu çekilmiş gibi, duyguları karanlığa hapsolmuş gibi.

Gök bu kez yeniden çatladığında genç kız ayağa kalktı sonrada terastan içeriye birbirini takip eden ama asla düşünerek atmadığı adımları ile ilerlemeye başladı. Adımları onun Mirza ile Çiçek'in yanından geçmesine sonrada salona inmesine yol gösterici oldu. Sanki görünmez bir ipe bağlıymış gibi dış kapıya kadar sürüklenen adımları onu en sonunda Barlas'ın atının bulunduğu kulübeye getirmişti. Aklında tek bir düşünce vardı artık. Ulaşmak istediği tek bir yer vardı, uzaktı. Yıllar önce bir akşam vakti çıplak ayaklarla Egemen Konağından da bu düşünce eşliğinde elinde tek yadigarı ile çıktığında nefesi ile karşılaşması düştü zihnine, kalbi dağlandı.

"Ah Hazan, boşuna Güz Çiçeğim demedim sana ben... havanın hoyratlığına inat çıplak ayaklarınla kafa tutmuşsun resmen toprağa, rüzgâra."

Bu kez havanın hoyratlığına inat değil içindeki bastırmadığı bir diğer hasretliğe yoldaşlık etmek, bir nebze olsun dindirmek için kirli beyaz atın üstüne çıktı, eyerini sıkıca kavrayıp ürkek ama güçlü soluğunu ciğerine çekti. Atı yuvasından çıkardığında bahçede şahlandırdı ve ardından şaşkınca bakakalan çalışanların arasından geçip doludizgin "Uzakta Kalan" bir diğer özlemine doğru koşmaya başladı.

 Atı yuvasından çıkardığında bahçede şahlandırdı ve ardından şaşkınca bakakalan çalışanların arasından geçip doludizgin "Uzakta Kalan" bir diğer özlemine doğru koşmaya başladı

¡Ay! Esta imagen no sigue nuestras pautas de contenido. Para continuar la publicación, intente quitarla o subir otra.
GÜZ ÇİÇEĞİ (TAMAMLANDI)Donde viven las historias. Descúbrelo ahora