- K I R K İ K İ -

2K 297 95
                                    

"Cennette kutsanmış yüce melek...

Ruhum, ebedi istirahatine seninle çekilmek istiyor!"

Operadaki hayalet

Zaman bir anda yavaşlamıştı. Pelin etrafını saran kalabalığı gölgeler şeklinde görüyordu. Sesler çoğalmıştı. O kadar çok ses vardı ki hepsi genç kadının kulağına bir uğultu şelalesinin gürüldemesi gibi geliyordu. Bir çağlayanın dibindeymiş gibi tek duyabildiği gürültüden doğan karmaşanın melodisiydi. Bu melodi aynı anda yorucu ve uyuşturucuydu. Pelin kendisini camdan bir balonun içinde gibi hissediyordu. Ömer'le ikisi balonun içindeydi. O an yaşanan olayların ve o anı yaşayan insanların hepsi balonun dışındaydı. Dışarısı gürültülü, telaşlı ve yaşayan bir organizmaydı. İçerisi ise boşluktan doğmuş ve karanlık tarafından yutulmuş cansız bölgeydi. Sessiz, nefessiz, durağan...

Ömer'in gözleri açıktı. Bakışları donuklaşmadan hemen önce Pelin'e bakmıştı.

"Kurtulduk mu?"

Sesi zorla, kesik kesik çıkıyordu. Konuşurken göğsü inip kalkıyordu.

Pelin adamın kanlanan gömleğine elini bastırdı. Bu kadar yoğun akan kanın nereden geldiğini bulmaya çalışıyordu. Bulamayınca tüm göğsüne gelişigüzel bir şekilde tampon yapmaya çalışmıştı.

"Kurtulduk sevgilim."

Ömer bir şey söylemek için ağzını açtı.

"Şşş enerjini harcama. Yorma kendini Ömer. Yaralısın."

Ömer gülümsedi. Halinden memnun birinin mutlu yüz ifadesini yansıtıyordu dudakları.

"Sen kurtuldun ya..." diye fısıldadı genç adam. Sesi zar zor duyuluyordu. Pelin adamı duyabilmek için kulağını ona yanaştırdı. "Artık ölebilirim..."

"Saçmalama şapşal şey! Sen ölmeyeceksin! Bırakma kendini! Diren biraz Ömer! Yanıma kal lütfen! Beni bırakamazsın! Bu kadar çabuk gidemezsin!"

Pelin, gözleri yavaşça kapanmaya başlayan genç adamı sarsmaya ve uyanık tutmaya çalışıyordu. O sırada kendisini tutan ve sevdiği adamın yaralı bedeninden uzaklaştırmak isteyen bir bedenle de mücadele etmeye başlamıştı. Onu zorla ayırıyorlardı Ömer'inden.

"Hanımefendi, biz size yardımcı olmaya çalışıyoruz. Sağlık görevlisiyiz. Bırakın işimizi yapalım."

Pelin onlara güvenmiyordu. Hiç kimseye güvenmiyordu. Ömer yaralıydı. Ondan ayrılmak istemiyordu. İçinde, kalbinin her köşesini sızlatan kötü bir his vardı. Ömer'den ayrılırsa bir daha hiç göremeyecekmiş gibi, onu kaybedecek gibi bir his. Evladından zorla koparılmak istenen acılı bir anne gibi sarılıyordu sevgilisine. Sağlık görevlileri genç kadını o kadar zor ikna etmişti ki sonunda Pelin yorgun düşüp yıkılıvermişti. Olduğu yerde yığılmış ve hıçkırıklarla ağlamaya başlamıştı. Ömer gözlerini kapattığında Pelin'in de dünyası kararmıştı.

"Hayır güçlüdür benim Ömer'im! bir kurşuna yenilecek değil! O beni bırakmaz ki bırakamaz."

Ağlarken belli belirsiz bir sesle sayıklamaya başlayan genç kadını yine sağlık görevlileri almış ve bir başka ambulansa bindirip sedyeye yatırmışlardı.

"Ben iyiyim. Siz Ömer'le ilgilenin. O yaralı. Çok kan kaybetti. Onunla ilgilenin lütfen."

Pelin sedyeden kalkmak için çırpınırken kolunun etine batan iğnenin ince sızısı ve damarlarına sızan ilacın hafif yanık tadını hissetmişti.

"Merak etmeyin hanımefendi, arkadaşlarımız yaralı beyle ilgileniyor. Şimdi siz sakin olmaya çalışın. Eşiniz emin ellerde."

Pelin sakin olamam diye bağırmak istedi. Ömer'in, sevdiği adamın adını haykırmak istedi. Ama yapamadı. Tek yapabildiği gözlerini bir iki saniye daha açık tutabilmek olmuştu belki. Sonrasını hatırlamıyordu. Sessiz ve karanlık bir uyku kuyusuna doğru zorla çekilirken uyanık kalabilmesi imkansızdı.

Portakal Kabuğundan MasallarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin