- O N D Ö R T -

3.2K 401 238
                                    


Pelin önüne konulan tabağa ve tabağın içinde süzülen yağlara baktı.

"Bu ne?"

Ömer bu soruya gücenmiş gibi kaşlarını çattı.

"Paça çorbası. Yemedin mi daha önce?"

"Hayır, hiç yememiştim." Pelin yüzünü ovuşturdu. Ömer'le yola çıktığında böyle bir yere gelme beklentisinde değildi. "Neden geldik ki buraya?"

Ömer çorbasına bolca sarımsak ve sirkeli sostan döktü.

"Aç olacağını düşündüm. Akıl sağlığı için önce beden sağlığı gereklidir. Ve son zamanlarda pek sağlıklı görünmüyorsun."

Pelin dudaklarını memnuniyetsiz bir şekilde büktü. Bu salaş çorbacıyı sevmemişti. Çok temiz bir yere benzemiyordu.

"Yani çözüm çorba mı diyorsun?"

"Bir insanın moralini sıcak bir çorbadan daha iyi düzeltecek başka bir yiyecek tanımıyorum. Tabi bir de sıcak ekmek ve çay var ama bu saatte çorba olur ancak. Onlar sabah menüsü."

"İnsan bunalımdayken çorba içmez ki! Ne bileyim pasta yer, çikolata yer. Çorba ne?"

Ömer'in yüzü ciddileşti.

"Bir insan hayatında neyin eksikliğini hissediyorsa onu mutlu eden şey de o olur. Sıcak çorba pişen bir evde büyüdüğün için çok şanslısın. Bunun değerini kaybedince daha iyi anlayacaksın. Umarım hiç kaybetmezsin."

Pelin bakışlarını çorbasına sabitledi. Ömer olmasaydı şuan ailesine olan öfkesi kalbini yakıp kül ediyor olurdu. Ama Ömer genç kızın aklına hep beklemediği yerlerden sorular sokuyordu. Belki gerçek ailesi ile büyüse o da bir tas çorbanın değerini bilenlerden olacaktı. Belki parasızlık çekecekti. Belki aç kalacaktı. Ama bir yalanın üzerine kurmayacaktı şehrini. Yerle bir olmayacaktı dünyası.

"Hem bu çorbada kolajen diye bir şey var. Gençlik iksiri diyorlar. Cildi güzelleştiriyor."

Pelin bu sefer kaşlarını kaldırarak Ömer'e baktı.

Ömer genç kıza göz kırptı.

"Güzellik sırrım." Ve gülümsedi.

Pelin de gayri ihtiyari bir kahkaha attı. Sanki daha yeni ameliyat olmuştu ve gülmemesi gerekiyordu. Apandisit ameliyatı olduğunda kızlar onu güldürmeye çalışır Pelin de her kahkahasının ardından ameliyat yerinin acısı ile yüzünü buruştururdu. Bu da aynı öyle bir zamandı. Gülüyordu ama her bir gülüşü kalbindeki yaraları acıtıyordu.

"O zaman içelim ve güzelleşelim."

Çorbasından bir yudum alan Pelin yüzünü buruşturdu. Tadını sevmemişti.

"O öyle içilmez prenses. Sirkesiz sarımsaksız tadı olmaz bu çorbanın. Biraz da acı koyacaksın."

Bu sırada genç kızın tabağına sirke ve sarımsağı basmış az az da baharat koymuştu. Pelin çorbanın tadına bir daha baktı. Yine çok sevmemişti ama önceki halinden çok daha güzeldi. En azından ağzına farklı tatlar geliyordu. Ama sarımsaklı bir çorba çok da tercih edeceği bir lezzet değildi.

"Bunun nesini bu kadar seviyorsun anlamadım?"

Ömer Pelin'in çorbayı beğenmemesine inanamamıştı. Çünkü çorba şifaydı. Çorba sıcak bir yuvanın özlemiydi. Çorba anne şefkatiydi. Çorba baba merhametiydi. Çorba zenginlikti, lükstü. Kahvenin kırk yıllık hatırı varsa çorbanınki bir ömürlüktü. Çorba vefaydı. Çorba soğuk gecenin içini ısıtan nimetiydi. Hastanın ilacı yalnızların baş tacıydı.

Portakal Kabuğundan MasallarWhere stories live. Discover now