- O N B E Ş -

2.9K 371 240
                                    

Ömer kapının çalınması ile oturduğu sandalyeden kalktı. Henüz üzerini değiştirmemişti ve yatak kıyafeti ile kapıyı açmak istemiyordu. Odanın dışına rahatsız etmeyin yazılı kâğıdı astığı halde oda görevlisinin kapıyı çalmasından da ayrıca rahatsız olmuştu.

"Ömer Bey? Uyandınız mı?"

Kapıya yaklaştığında Pelin'in sesini duyunca gözlerini devirdi. Bir gün önce yaşadıklarından sonra Pelin ailesi ile kalmak istememiş ve kendisine birkaç(!) bavul hazırlayarak bir süreliğine otele yerleşmişti. Ömer'in iki oda uzağına hem de.

Ömer isteksizce kapıyı açtı. İçeri girmeye yeltenen genç kızın önüne set kurarak ona sessizce engel oldu.

Pelin sevimli bir şekilde gülümsedi.

"Günaydın."

Saat sabahın sekiziydi. Pelin için erken bir saat olmalıydı. Gerçi iş hayatının genç kıza kattığı alışkanlıklardan biri sabahın köründe uyanmak olmuştu. Artık güneş doğduktan sonra yatakta kalamadığını fark etmişti.

Ömer Pelin'e şaşkınlıkla bakıyordu.

"Günaydın."

Konuşmasının arka planında 'ne işin var burada?' soru cümlesinin bariz belirtileri vardı.

"İşe gitmeyecek miyiz?"

Pelin üzerini giyinmiş, saçını düzeltmiş ve yüzüne hafifçe bir makyaj yapmıştı. Son zamanlardaki haline inat oldukça dinç ve enerjik görünüyordu. Kendini toparlamaya başladığı izlenimi veriyordu. Bu görüntü aldatıcı bir maske, yalancı bir bahar da olabilirdi.

Otele geldikten sonra odasına çıkmış ve tüm yükünden kurtulmuş bir hamalın rahatlığı ile uykuya dalmıştı. Kendini hiç olmadığı kadar özgür ve hafif hissediyordu. Ne yapacağını bilmiyordu belki ama içinde bir şeylerin değiştiğinin farkındaydı. Kalbi evrim geçiriyordu. Büyüyordu belki olgunlaşıyordu. Belki kabuk bağlıyor ve eski kırılgan yapısından sıyrılıp sert ve dayanıklı haline dönüşüyordu. Bunu başarabilmesi ve kendini iyileştirebilmesi için kalbini ipekten kozasına sarması gerekliydi. Bir süre kalbi yoktu. Düşünmeyecek, sorgulamayacak ve hislerine kulak asmayacaktı. Böyle karar almıştı. Bundan sonra karşısına nelerin çıkacağını kestiremiyordu. Darmadağınık olan gerçeklerini toparlamaya gücü kalmamıştı. Doğru bildiği her şey şimdiye kadar durduğu ve olması gereken yerden çok uzağa fırlamıştı. Şimdi onları olduğu yerde bırakıp salim bir kafa ile düşünmesi gerekliydi. Kimin yeri neresi? Kim ne kadar gerçek? Kim ne kadar yalan? Ne vardı ona kalan?

"Bugün fabrikaya gitmeyi düşünmüyorum Pelin Hanım."

Ömer Pelin'deki bu heves ve enerjiyi anlamsız hatta aldatıcı bulmuştu. Acıyı yok saymak o yarayı iyileştirmekten çok kanatırdı. Ama Pelin bunu bilmiyordu belli ki. Ömer'in en büyük tecrübesi buydu. Ama Pelin de öğrenecekti. Hayatındaki acı gerçeklerle nasıl yaşamaya devam edeceğini tecrübe ederek bulacaktı. Her adımında düşe kalka belki dizlerini yaralaya yaralaya öğrenecekti. Belki ilk adımda hızlı gidip birden duracak ve pes edecekti. Ya da temkinli ilerleyip sonunda doğru ve güvenilir bir yol bulana kadar ilerleyecekti. Ömer hepsini denemiş ve sonunda oluruna bırakmayı öğrenmişti.

"Siz? İşe gitmemek? Neden ama?"

"Bugün Pazar olduğu için olabilir mi Pelin Hanım? Dinlenmeme izin verirseniz Pazar günümü kendime ayırmayı tercih ederim. Sandığınız kadar işkolik değilim."

Ömer işkolik değilim demişti. Çünkü Pelin içerideki üst üste yığılmış dosyaları ve kapağı gün doğmadan açılmış artık pilleri iyice ısınmaya başlayan bilgisayarı görmemişti. Ama tam bir işkolikti. Ve o gün için yapması gereken önemli işleri vardı.

Portakal Kabuğundan MasallarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin