- Pelin 6 -

1.4K 261 262
                                    

bölümler nasıl gidiyor? memnun musunuz? bol bol yorum yapın olur mu?

okunma sayısı ya da begenme zamanla artar onlara takılmıyorum ama yorumlarınız bana fikir veriyor. sizin beğenip beğenmediğinizi ya da keyif alıp almadığınızı yorumlarınızdan çıkarabiliyorum. bu yüzden yorum yaparken elinizi korkak alıştırmayın. saçma demeyin yazın lütfen ben her yorumu okuyorum :) 

bu haftaki ikinci bölüm olduğu için kısa olmasına aldırmazsınız diye düşündüm :D

keyifli okumalar...


**

Gözlerimi yavaşça araladım. Görmeyi beklediğim gibi bir hastane odasında uyanmıştım. Artık hayat rutinim bu olmuştu. Önce bayıl sonra kolunda serumla bir odada uyan. Her şey sıfırlansın. Ömer geldi mi gitti mi, var mı yok mu yine şüpheli bir hale gelsin. Bu kısır döngüde sıkışıp kalmıştım. Her sabah uyandığında aynı günü yaşayan hikâye kahramanları gibi hissediyordum kendimi. Ben de her uyandığımda aynı güne uyanıyordum aslında.

Bu defa doktorlar ilacın dozunu biraz kaçırmış olmalıydı. Üzerimde yetişkin bir fil tüm ağırlığını vererek oturuyormuş gibi hissediyordum. Tüm vücudum hissiz ve cansız gibiydi. Başımı yastığın diğer tarafına çevirmekten bile acizdim. Bilmiyorum bunlar belki de ilaçlar yüzünden değil de son zamanda iyice hırpalanan sinirlerimden dolayı vücudumun bana isyan etmesinin sonucuydu. Bunun üzerinde çok durmadım. En son nerede kalmıştım diye düşünmeye başladım. Her uyandığımda bir şeyler hatırlamaya zorlanmaktan sıkılmıştım artık. Neredeyim? Buraya nasıl geldim? En son ne olmuştu? Düşünürken beynim bulanıyordu. Sonra hain doktorun koluma sapladığı iğneyi hatırlayım içimden güzel bir küfür savurdum. Bir bırakmadı ki hırsımı alayım!

Acaba hatırladıklarımın ne kadarı gerçek ne kadarı hayal diye düşünürken yüzüme eğilmiş merakla gözlerimi takip eden Ömer'i gördüm. Gerçeklik algımı kaybetmiş olabilirdim. Delirmiş de olabilirdim. Ama artık Ömer'in kanlı canlı bir şekilde geri döndüğüne emindim. Ve buna sevinmem gerekirken ben öfkeden delirmek üzereydim.

"Gerçekten geri mi döndün?"

Sesim boğuk ve kuru çıkmıştı. Ömer bana gülümsüyordu. Sanki cennetten bana bakıyordu. Yüzü o kadar aydınlıktı ki onun bir melek olduğundan şüphelenmeye başlamıştım. Ama tabi ki bu çok kısa sürdü.

"Evet prenses. Gerçekten geri döndüm."

Gözlerimi devirdim. Bana gülümseyerek bakan o dudaklarını büküp eline vermek istiyordum. Bir an yüzüne baktığımda gözündeki morluk, dudağının kenarındaki yara izi ve yüzünde kabuk bağlamaya başlamış çizgileri görüp kendimle gurur duydum. Onun benim ruhuma verdiği zararla kıyaslanamayacak kadar hafif olsa da... Ve içimdeki yangını bir nebze bile söndürmemiş olsa da... Onu affetmenin kıyısına bile yanaşmamış olsam da... Oh iyi yapmıştım. Canıma değsin!

Başımı hafifçe yana kaydırıp Ömer'i göremeyeceğim bir pozisyona yöneldim. Ama tüm vücudum ağır bir taş gibi olduğu yerden bir milim bile oynamıyordu.

"Bana prenses deme."

Sesim yine kupkuru ve kısık çıkmıştı. Aslında daha çok bağırmak, Ömer'in yüzüne tükürükler saçarak haykırmak istiyordum. Onun yerine uysal bir kız gibi sakin ve tepkisiz kalmıştım.

"Sen beni prensesimsin sarı papatyam."

"Ben senin hiçbir şeyin değilim. Benden uzak dur."

Neyse ki suratımı asabilecek kadar mimiklerimi kontrol edebiliyordum. Ve bunun bile Ömer'in canını yaktığını görebiliyordum. Anlayışla yaklaşmaya çalışsa da sesindeki ve göz bebeklerindeki o kırgınlığı görmemek imkansızdı. Onu üzmek içimdeki öfkeyi bastırmada da bundan hoşlandığımı itiraf etmeliyim. Onu beni üzdüğü kadar üzebilir miydim?

Portakal Kabuğundan MasallarUnde poveștirile trăiesc. Descoperă acum