- Y İ R M İ -

3.9K 421 255
                                    

selam ederim <3 

geçen hafta bölüm ekleyemediğim için özür diliyorum tatil dolayısı ile çocuklarım evde ve ben aklımı toparlayamıyorum maalesef. umarım bu bölümü keyifle okursunuz.

anlayışınız için teşekkür ederim

seviliyorsunuz <3

selam ve dua ile...


Şennur KASA


**



Pelin uyandığında güneş doğmuş ve gün aydınlanmıştı. Saat kim bilir kaç olmuştu? Uykudan yeni kalkmış olmasına rağmen kendisini tüm gece nöbette kalmış bir asker kadar yorgun ve halsiz hissediyordu. Her iki omuzunda da tırlar dolusu yük taşıyormuş gibi bir hisle yattığı yere mıhlanmıştı. Gözleri açık tavana baktı bir süre. Çok yorgundu. Yorgunluk bedenini kalbinden başlayan zehirli bir sızı gibi ince ince sarıyordu. Uyumak ve yıllarca uyanmamak istiyordu. Kalbi yağmur yüklü bir bulut gibi ağırlık veriyordu bedenine. Ruhu karlar altında kalmış cılız bir çiçek gibi titriyordu hüznünün ayazında. Sinirleri gergin ve her an bir şey olmasını bekler gibi tetikteydi. Omuzları ağrıyordu. Yükünü taşıyamayacağını sandığı her seferinde bir yük daha biniyordu sırtına. Yükü yine kendi olan bir hamaldı. Kalbini sırtına yüklenmişti ve yanında da bir dolu ağır taş vardı.

Derin bir nefes aldı. Yattığı kanepe oldukça rahattı. Üzerinde ince bir pike sanki bedenini tüm dünyadan arındıran bir yalıtım malzemesi gibiydi. Yataktan çıkmak ya da yattığı kanepeden bozma yatak niyetiyle uyuduğu bu pofunduk yerden kalkmak istemiyordu. Ama bir şekilde kalkmaya ve gerçek dünyanın acıları ile yüzleşmeye mecburdu. Dünya güzel bir yer değildi. Eskiden severdi yaşamayı. Zevk aldığı şeyler vardı. Giyinmek, süslenmek ya da gezmek gibi. Belki alış veriş yapmak ya da bir eğlence mekânına arkadaşlarıyla gidip kafasını dağıtmak tüm dertlerinden sıyrılmak için yeterliydi o zamanlar. Ama şimdi hiç biri gözüne sevimli görünmüyordu. Dünya kötüydü. Giyinip süslenmek aldatıcıydı. Kalbine ne kadar çok sahte yamalar yaptığını gerçekten canı yandığında fark etmişti. Tüm yamaları sökülmüş ve ortaya kocaman bir boşluk çıkmıştı. Geçici olarak örtülemeyecek, görmezden gelinmeyecek kadar büyüktü bu boşluk. Ve o boşluk hissini her nefes alışında daha derinden, daha güçlü hissediyordu.

Yeniden nefes aldı. Nefes alırken gözleri sızlamış ve ağlamamak için kendini tutmak zorunda kalmıştı. Dünyayı sevmiyordu ama onu buralara bağlayan bir şeyler vardı. Ne olduğunu tam olarak hatırlamasa da varlığından emindi. Ve bırakıp gidemiyordu. Gitmek istemiyordu. Ama kalmaya da gücü yoktu.

"Gözün açık mı uyuyorsun yoksa uyandın ve tavanı mı seyrediyorsun?"

Ömer gömleğinin düğmesini ilikleyerek salondan içeri girdi. Sabah namazında uyanmış günlerdir vaktine yetişemediği namazını özlem ve hasretle eda etmişti. Sonra balkona çıkmış ve güneşin doğuşunu huşu içinde izlemişti. Güneş doğduktan sonra ise çay makinesini ayarlayıp duşa girmişti. Eski rutinine dönmek biraz da olsa kendini iyi hissetmesini sağlamıştı. Aklındaki bin bir tilki ve birbirlerine değmeyen kuyrukları ile başı dertteydi ne zamandır. Hepsinin kuyruğunu birbirine dolamaya ve kürkçü dükkânına geri yollamaya karar vermişti. Ve bunun için sabırla ve sakinlikle yoluna devam etmesi gerekiyordu.

"Uyanmamak için direniyorum. Ama izin vermiyorsun."

Pelin oflaya poflaya doğruluş kanepede oturur pozisyona geçti. Ömer gülümsedi.

Portakal Kabuğundan MasallarWhere stories live. Discover now