- Pelin 4 -

1.3K 257 169
                                    


Gözümü açtığımda ilk gördüğüm bembeyaz bir tavandı. Oysa ben gökyüzünü görmeyi umuyormuşum gibi bir hayal kırıklığı yaşadım. Ya da tanıdık bir yüz. Onu görebilmek için başımı hafifçe yana eğdim.

İlk fark ettiğim bir hastane odasında ve bir hasta yatağında yatıyor oluşumdu. İçimden bildiğim ve bildiğimi yeni keşfettiğim küfürler savururken başucumda bana merak ve endişe ile bakan annemle göz göze geldik. Konuşmak için dudaklarımı araladım. Ne diyeceğimi bilmiyordum. Zaten sesimde çıkmamıştı. Boğazım kupkuruydu ve ağzımın içinde paslanmış demirin ve muhtemelen kolumdan gelen serumun birbirine karıştığı iğrenç bir tat vardı.

Annemin beklenti içindeki hali gözüme çarptı. Benden bir ses bir tepki bekliyordu belki de.

"Anne..." diye mırıldandım kesik ve boğuk bir sesle. Aynı anda gözyaşlarımın yanaklarıma süzülürken bıraktığı ılık ve ıslak his ile irkildim. Ne için ağladığımı bile bilmiyordum.

Annem ayağa kalktı. Elimi sıkıca tutarken yanaklarımdan süzülen yaşları özenle sildi.

"Tamam canım. Sakin ol. Gayet iyisin. Doktorlar bugün çıkabileceğimizi söylüyor."

Gözlerimi kapayıp başımı onu destekler gibi salladım. Hastaneden çıkıp çıkmamak umurumda değildi. Neden burada olduğumu merak ediyordum. Ama konuşmak için gereken enerjiyi kendimde bulamadığım için başımı yan çevirip yastığa gömüldüm. Annem ne istediğimi anlamış gibi elimi bırakıp bir adım gerileyerek kısa süre başucumda bekledi. Sonra ağır adımlarla odadan çıktı. Bir ara babamı gördüm. Yüzünde ciddi zamanlardaki o somurtkan surat ifadesi vardı. Bir de Fırat'ı gördüm. Sürekli odaya bir şeyler taşıyordu. Kahve, çay ya da sıcak sufle dolu tepsilerle geliyordu. Sıcak sufleyi nereden bulduğunu kısa bir an merak edip sonra boş verdim. Sufleyi sevdiğimi nereden öğrenmişti acaba? Ne ara söylemiştim? Benim hakkımda ne kadar şey biliyordu? Derin bir nefes alıp bunları düşünmekten de vazgeçtim. Aklımın ucunu kaşındıran çok daha başka konular vardı. Son zamanlarda yaşadığım bölük pörçük, belli belirsiz, saçma sapan anılar gibi...

Ömer'i gördüğüme emindim oysa. Hayaletini değil, taklidini değil, tam da kendisini görmüştüm. Kanlı canlı karşımda duruyordu. Aynı mimiklerle somurtuyor, sıkılıyor ve kendini kasıyordu. Bu benim aklımın bir oyunu muydu yoksa? Gerçekten paralel evrene gidip gidip geliyor muydum? Peki paralel evren hangisiydi?

"Anne," diye mırıldandım yine. Bu sefer gözlerimden akan yaşların nedenini biliyordum ve buna engel olmaya çalışmadım.

Annem elimi avuçlarının arasına aldı. Serumun takıldığı girişi acıtmamaya çalışıyordu.

"Buradayım canım."

Annemin güven veren sesini duyduğumda dudaklarımdan bir inleme sesi yükseldi.

"Anne, ben deliriyor muyum?"

Ve ardından engel olamadığım hıçkırıklar...

"Hayır güzelim. Sen güçlü bir kadınsın. İki günde iki kere kriz geçirmiş olman sadece sinirlerinin yorgun olduğunu gösterir. Delirmek böyle bir şey değil canım benim. Hemen bırakma kendini böyle."

Annem alnıma yumuşacık bir öpücük kondururken kendimi kontrol etmeye çalıştım. İki kere mi kriz geçirmiştim?

"Anne bu ikinci kriz mi? Beni kim getirdi hastaneye Fırat mı?"

Hıçkırıklarımın arasından sorduğum bu manasız soru annemi şaşırtmamıştı. Hatta o da işkillenmiş gibi duruyordu.

"Bilmiyorum canım. Fırat'ı biz aradık ondan sonra geldi hastaneye. Açıkçası eve birinin telefon ettiğini ve hastanede olduğunu söylediğini biliyoruz. Ama kim olduğundan emin değiliz. Sadece Fırat olmadığından eminiz."

Portakal Kabuğundan MasallarWhere stories live. Discover now