- O N B İ R -

3.1K 430 216
                                    


Ömer o sabah Murat'ın telefon araması ile gözünü açtı. Murat'ın sesi sıkıntılıydı. Pelin'in dedesinin hastaneye kaldırıldığını ama Defne'nin hamileliğinin sıkıntılı geçtiği için gelemeyeceğini söylemişti. Ve bu konuda Ömer'i vekil kılmış Pelin'e ve ailesine destek olmasını rica etmişti. Ömer bu konuda Murat'a güvence verdi. Muzaffer Beyle kısa da olsa tatlı, hoş bir muhabbeti olmuştu. Bu sebeple ona ve ailesine gönüllü bir şekilde destek olurdu elbette. Tabi aralarındaki iş ortaklıkları da vardı. Ve ayrıca Pelin Defne'nin çok yakın arkadaşı olduğu için Murat daha fazla ehemmiyet gösteriyordu bu duruma. Ömer hızlıca hazırlanıp kısa ve öz bir kahvaltı yaptı. Daha sonra Murat'tan öğrendiği kadarıyla Muzaffer Beyin yattığı hastaneyi bulmak için konumu navigasyon cihazına girdi. Mersin oldukça karışık bir şehirdi. Şehir içi yolları kalabalıktı. Özellikle minibüs şoförleri araçlarını bir kasap edası ile kullandığı için dar yolda manevra sıkıntısı yaşanabiliyordu. Gerçi Ömer bunlara İstanbul trafiğinden de alışkındı. Tek sorun karışık ve birbiri ile bağlantılı, hiç bilmediği yollardı. Mersin'i sevmeme nedenlerinden biri olarak yolları ve karmaşıklığı da listesine ekledi.

Muzaffer Bey özel bir hastanenin yoğun bakım ünitesine yatırılmıştı. Pelin Ömer'i hastanenin kapısında karşılamıştı. Yorgun ve bitkin görünüyordu. Kirpikleri nemliydi. Gece boyunca ağladığı şişmiş gözlerinden belli oluyordu. Duru cildinde makyajın esamesi görünmüyordu. Ömer Pelin'in bu doğal hali ile masumane bir güzelliğe sahip olduğunu düşündü. Kısa bir süre aklında misafir oldu bu düşünce. Sonra aklının devriye polisleri hemen kovuverdiler.

Ömer'in gönül heybesinde bir insanı teselli edebilecek çok fazla cümlesi yoktu. Düz mantık bir adamdı. Acılara bakış açısı farklıydı. Bir yakınının acısı nasıl olurdu hiç bilmiyordu. Bu yüzden üstü kapalı, biraz klişe ve biraz da samimiyetsiz o klasik cümlelerle konuştu.

"Geçmiş olsun. Murat haber verdi durumu. O da gelmeyi çok istiyordu ama Defne'nin hamileliğinde sıkıntılar varmış. Bu yüzden gelemedi."

Pelin dudaklarını birbirine bastırdı.

"Biliyorum. Defne de Murat da beni aradılar."

Ömer başını eğdi ve anlıyorum der gibi salladı.

Pelin Ömer'e hastanenin bahçesini işaret etti.

"Yürüyelim mi biraz?"

Sessizce yürüdüler. Boş bir bank bulunca Pelin oturdu. Ömer de ona eşlik etti.

"Durumu nasıl? Nasıl olmuş?"

"Denize girmiş, enfeksiyon kapmış. Durumu belirsiz. Doktorlar kesin bir şey söylemiyor. Bekliyoruz."

Ömer ne diyeceğini bilemiyordu. O yüzden sessizliği tercih etti. Pelin bu sessizliği garipsemiş gibi durmuyordu. Konuşma kısmını kendi hallediyordu zaten.

"Geldiğin için teşekkür ederim. İçerisi kalabalık, biraz da nefes almaya ihtiyacım vardı. Parkta oturmak iyi geldi. Ne garip... Hastanelerin içi bu kadar sıkıcıyken çoğunun dışında böyle bahçe oluyor yeşiller içinde. Garip bir tezatlık. İçerisi ölüm kokarken dışarısı bahar bahçe..."

Ömer etrafına baktı. Hastanenin geniş bir bahçesi vardı. Birkaç bank, birkaç büyük ağaç ve bolca yürüme alanı vardı.

"Sanırım hastanelerin ne kadar bunaltıcı olduğunu hesaba katıyorlar inşa ederken."

Pelin Ömer'e baktı sessizce.

"Haklı olabilirsin. Sadece mimari bir incelik." diye mırıldandı.

Garip bir sessizlik oldu. Pelin'in konuşmadığı zamanlar hastane gerçekten ürkütücü görünüyordu.

"Sen nasılsın?"

Portakal Kabuğundan MasallarWhere stories live. Discover now