- S E K İ Z -

3.1K 396 180
                                    

huu huuu ben geldim :)

şok etme garantili bir bölümle karşınızdayım. duygu ve düşüncelerinizi belirtmekten çekinmeyin efendim. bakalım nasıl bulacaksınız gelişmeleri. merak ve sabırsızlıkla yorumlarınızı bekliyorum.

selam ve dua ile kalın...

Sizi seven ailenizin ve wattynin en ponçik yazarı

Şennur Kasa...

bu arada portakal kokulu kız hikayemizi hala okumayanlar varsa aranızda ve okumaya üşeniyorlarsa size Cihan Bozacı'nın yotube da seslendirdiği videoların adresini verebilirim -->










Polislere şaşkınlıkla bakan Pelin, arkadaki polis arabasını ve onun arkasındakini fark etti. Bu kadar kalabalık gelmeleri ürkütücüydü. Ve ayrıca dikkat çekiciydi. Genç kız kendisini bir suç şebekesine dâhil olmuş gibi hissetti. Bu şekilde sorguya götürürlerse korkudan her suçu kabul edebilirdi.

Pelin'in anne ve babası da telaşla kapıya inmişti. Onlar da korkmuş görünüyordu. Pelin'in annesi Hande Hanım babasına nazaran daha soğukkanlı bir duruş sergiliyordu.

"Buyurun memur bey, bir sorun mu var?"

"Hanımefendi bu saatte rahatsız ettiğimiz için özür dileriz. Sayın savcımız bizden Pelin Karahan'ı karakola getirmemizi emretti. Bize zorluk çıkarmamanızı rica edeceğim."

Hande Hanım kaşlarını çatarak kızına baktı. Bakışları ile kızını 'yine ne yaptın?' diye azarlıyordu. Pelin annesinden gözlerini kaçırdı ve polis memuruna döndü.

"Üzerimi değiştirip geleceğim. Biraz bekleyebilir misiniz?"

Polis başını salladı.

"Biz burada bekleyeceğiz Pelin Hanım."

Pelin gergin bir şekilde merdivenlere doğru ilerlerken Hande Hanım peşinden gelmiş kızının kolunu sıkıca kavramıştı.

"Pelin neler oluyor?"

Pelin kolunu annesinin uzun parmaklarının esaretinden hızlıca kurtardı.

"Nereden bileyim anne? Adam öldürmedim ya! Gidip öğreneceğim. Öğrenince seni de bilgilendiririm merak etme. Şimdi rahat bırak da giyineyim kapıda o kadar polis beklemesin daha fazla."

Pelin hızla giyinip kapıya inmişti. Ama bu sırada haber o kadar çabuk yayılmıştı ki sabahın erken saati olmasına rağmen evlerinin etrafı meraklı insan kalabalığı ile dolmuştu.

Pelin yanında iki polisle beraber sanki her an kaçacakmış gibi korumalar eşliğinde, bir tek elindeki kelepçesi eksik bir şekilde bir suçlu gibi polis arabasına bindi. Anne ve babası da peşinden geliyordu. İyi ki dedesi gece misafirlerini uğurladıktan sonra denizdeki tatiline yelken açmıştı. Gece dedesine çok kızmıştı ama şimdi düşününce bu sahneyi görmemesinin daha hayırlı olduğuna karar vermişti. Zaten kalbi zayıftı bir krizi daha atlatamayabilirdi.

Pelin yol boyunca konuşmadı. Zaten polislerin de pek konuşmaya niyeti yok gibiydi. Sorulan sorulara 'ben bilmem savcım bilir' şeklinde cevaplar veriyorlardı. Bir tek görevleri vardı o da Pelin'i bir suçlu gibi karakola getirip cümle âleme rezil etmekti anlaşılan.

Pelin'i karakolda sade bir odaya aldılar. Bir masa, sandalyeler ve dosyalarla dolu bir dolap vardı. Burası sorgu odası olmalı diye düşündü Pelin. Kendisini odaya bırakıp sonra ilgisizce çıkan polis birazdan savcının geleceğini burada beklemesini söylemişti. Ne yapacaktı ki zaten? Kaçacak değildi ya!

Portakal Kabuğundan MasallarWhere stories live. Discover now