- K I R K D Ö R T -

1.8K 259 110
                                    

"aşk gidene acımak mı?

 bu yükü taşımak mı?"



Hande Hanım perdeyi hızla açarken Pelin gözleri kapalı bile olsa odaya dolan güneş ışınları beynine kadar ulaştığı için annesinin bu hareketinden oldukça rahatsız olmuştu. Işık demeti beynine sivri uçlu oklar gibi doluşuyordu.

"Anne, sen bu despot kadın rolüne iyice alışmaya başladın galiba. Beni her sabah bu şekilde uyandırmana gerek yok. Gerçekten. Bir sabah da öperek kaldır be kadın!"

Pelin başını sertçe geri atarak yastığına gömdü.

Hande Hanım kızının dolabını açmış kıyafetlerine alıcı gözüyle bakıyordu.

"Bence sorun benim seni nasıl uyandırdığım değil senin uyanamaman olabilir. Seni öperek uyandırabilirim ama öptüğümde kurbağaya dönüşmenden korkuyorum canım. Bugün işe geliyorsun değil mi?"

Pelin bezgince başını yastığa gömmeye devam etti. Öpünce kurbağa dönüşen prens değil miydi? Yoksa kurbağa mı prensten çıkıyordu? Bu durumda annesi Pelin'e ne ima etmek istemişti?

"Geliyorum dedim ya anne. Kaç kere sormayı düşünüyorsun aynı soruyu?"

Hande Hanım giysi dolabındaki elbiseleri tek tek kontrol etmeye başladı. Her bir elbiseye birkaç saniye bakıp suratını asıyor sonra askıdaki diğer elbiseye geçiyordu. Genel olarak kızının zevki ile kendi zevkinin pek uyuşmadığı herkesin bildiği bir gerçekti. Yine de güne uygun bir kıyafet bulabileceğine olan inancını kaybetmiş değildi.

"Bilmiyorum hayatım. Belki de geldiğini gözümle görene kadar sormaya devam ederim. Henüz karar vermiş değilim." Hande Hanım düz beyaz bir elbise çıkartıp yatağın üzerine koydu. Bu kıyafet çok fazla çaba harcamadan dikkati üzerinize çekeceğiniz kadar sade ve şık bir seçimdi. "Kendine biraz çekidüzen verdiğinde aşağı gel de bir şeyler ye. Seni sonsuza kadar bekleyecek sabrımız kalmadığını da hatırlatırım."

Pelin yüzünü iki avucunun içine gömüp burnundan solumaya başladı.

"Of anne ya! Beni kontrol etmekten vazgeçmelisin artık. Ben küçük bir kız çocuğu değilim."

Hande Hanım yatağın ucuna oturup nemli gözlerle kızını süzerken hüzünlü bir nefes verdi. Bakışlarında kızına kırıldığına ya da kızdığına dair hiçbir belirti yoktu.

"Ah hayatım, keşke küçük bir kız olarak kalsaydın. O zaman senin için endişelenecek daha az sebebim olurdu. Bazen o küçük, şımarık kızı çok özlüyorum biliyor musun? Artık büyüdün ben de bunun farkındayım. Çünkü artık senin için daha çok korkup daha çok endişeleniyorum canım." Hande Hanım kısa ve kesik bir nefes alıp aniden yataktan kalkarken bir yandan da Pelin'in yorganın altındaki ayaklarına hafifçe vurdu. "Hadi kalk artık prenses. Bugün işin ilk günü. Patronlarını daha ilk günden kızdırmak istemezsin sanırım."

"Ne patronlar mı?" Pelin'in sesi isyankâr bir ergen gibi çıkmıştı. "Ya Melda Sultan gibi beni sürekli yeni ortaklarınızın önüne atmaktan vaz mı geçseniz artık?"

Hande Hanım gülümsedi.

"Merak etme canım. Bu sefer öyle bir şey yok. Seni en zalim patronların eline teslim edeceğiz. Yani annenle babana."

Hande hanım Pelin'e göz kırpıp odadan çıktı. Genç kız derin bir oh çekti. Başka bir şirketle çalışma fikri tüylerinin ürpermesine sebep oluyordu. Daha önceki deneyimleri aklına geldiğindeyse kalbi sızlıyordu. Pelin bir an ne yapıyorum ben sorusunun kafasında ehlileştirilmemiş yabani bir hayvan gibi koşturarak aklının duvarlarına çarptığını, pençelerini geçirip sivri dişlerini tüm düşüncelerine batırdığını hissetti. Onun sevdiği adam toprağın altında cansız bir şekilde yatarken Pelin gülüp eğlenecek, çalışıp koşturacak mıydı? Hayat böyle bir şey miydi?

Portakal Kabuğundan MasallarWhere stories live. Discover now