- K I R K Ü Ç -

1.8K 275 141
                                    

selam arkadaşlar

bir süredir yoktum hakkınızı helal edin. şehir dışındaydım. ama bundan sonra daha aktif olmayı planlıyorum. eğer bir aksilik olmazsa inşallah .

hepinizi seviyorum...


**


Pelin karşısında gördüğü manzaraya baktı. Deniz karanlık bir kuyu gibi önünde uzanıyordu. Uzak çok uzak yerlerde, masallardaki diyarlar kadar uzak gibi görünen şehrin bir yerinde, ışıklar yanıyordu. Vakit gece yarısını geçmiş olmalıydı. İnsanlar ya yatmış ve uyku diyarına varmıştı bile. Ya da daha genç ve kederden nasiplenmemiş kadar kısmetli insanlar geceye yeni başlıyordu. Şehrin uyuyan yüzü ve uyanık yüzü birbirine karışırken Pelin denize aksayan yıldızların sönük ışıklı sarı yaldızlarına bakarak durdu bir süre. Elindeki şişeden bir yudum aldı. Yüzünü ekşitti. Bu içkinin tadını sevmemişti. Bir daha yeni şeyler denememe kararı aldı. Tabi bu karara uymayacağına emindi. Neyse diye mırıldanıp bir yudum daha içti. Ne kadar içerse içsin içindeki sıkıntı azalmıyor, kalbini sıkıp canını almaya çalışan o elin parmakları hiç gevşemiyordu. Unutmak için içiyordu. Ruhunun yükleri hafiflesin diye...

Ama unutamıyordu. Ömer'in ambulansa giderken kendisine bakıp gülümsediği o an gözlerinin önündeydi. Capcanlı. O anda takılıp kalmış gibi hep aynı sahneleri görüyordu. Arka arkaya akan dramatik bir film gibiydi yaşananlar. Ömer ambulansa oradan da hastaneye gitmişti. Pelin biran bile ayrılmamıştı sevdiği adamın yattığı yoğun bakımın kapısından. Acı bir bekleyiş, uzun sürmeyen sessizlik sonunda gelen kötü haberle yıkılmıştı. Sonrası hayal gibi geçmişti. Murat'ın tüm ısrarlarına rağmen Ömer'i bırakmamış ve İstanbul'a göndermemişti. Mersin'de yanı başında, kendi aile kabristanlarının hemen yanına defnetmişlerdi. Sık sık gidip mezarı başında ağlıyordu. Neredeyse üç ay geçmişti. Ama canı haberi aldığı ilk anki kadar çok acıyordu. Acısı dinmiyor ama özlemi giderek dayanılmaz bir hale geliyordu. Ömer'i özlemişti. Onun varlığını, duruşunu, dengesiz sevişlerini, kimsesizliğini, yorgun gözlerini, solgun yüzünü. Mersin sıcağına bir türlü alışamayışını...

Pelin'in dudakları hafifçe kıvrıldı. Ömer'in nemden ve sıcaktan dert yanıp nasıl yakardığını hatırladı. Hava kırk derece sıcak bile olsa takım elbisesinden taviz vermemesi de onun suçuydu ama. Sonra hasta oluyordu. Keşke yine hasta olsaydı ve Pelin sevgilisine bir tas çorba yapacak fırsat bulsaydı.

Genç kadının göz pınarından kurtulan bir damla yaş yanaklarına süzülmeye başladı. Ömer hasta değildi. Ömer artık yoktu! Bir daha hasta olmayacaktı çünkü ölmüştü! Pelin'i bırakıp gitmişti.

Genç kadının nefesi kesiliyordu. İki büklüm olmuş bağırmaya çalışırken tek yapabildiği hıçkırıklarla ağlamak olmuştu.

"Ne b.ktan içkiymişsin be! Daha çok deştin yaramı iyi mi!"

Elindeki şişeyi kayalıklara fırlatırken camın kırılırken çıkardığı sesle irkildi. Karanlıkta akan koyu sıvıyı görebiliyordu. Oysa daha yarısına bile gelmemişti şişenin.

Elini saçlarına daldırıp dizlerini yere değdiren genç kadın gözlerini sımsıkı kapadı.

"Lanet olsun! Bıktım anılardan. Hayaletlerden! Kendimi öldürecek gücüm kalmadı artık. Beni rahat bırakın. En azından acıtmayın canımı. Yalvarırım. Sana diyorum ey kalbim, dinlen biraz. Yavaş at olmaz mı? Biraz daha durul, sakinleş. Yorma beni kalbim. Çok yordu hayat sen yorma bari!"

Ama kalbi genç kadını dinlemiyordu. Daha hızlı giderek çok daha hızlı atıyordu. Keşke dursaydı. Canı bu kadar yanmazdı belki. Son üç aydır bir kalbi olmamasını dilediği çok zamanlar olmuştu. Ölmeyi dilemişti. Ömer'in yanına gitmeyi ne çok istemişti. Ama hiçbiri olmamıştı.

Portakal Kabuğundan MasallarWhere stories live. Discover now