- O N S E K İ Z -

3.2K 420 220
                                    


keyifli okumalar dilerim <3 


**


Pelin uzun süren güzel bir duş almış ve üzerindeki kıyafetleri değiştirmişti. Tüm bedenine sinmiş olan matem ve yas tadı veren hastane kokusundan kurtulmuş ve ferahladığını hissetmişti. Hafiflemişti. Su sanki kötü anılarını da beraberinde götürmüş ve yerine yeni ve tertemiz bir Pelin bırakmıştı.

Ömer artık daha iyi hissediyor ve yataktan yardımsız bir şekilde kalkıp kendi işlerini halledebiliyordu. Doktor tahlilleri iyi çıkarsa o gün için çıkabileceklerini söylemişti. Pelin bu yüzden hastaneden bir süreliğine ayrılmış hem kendini biraz şımartmış hem de birkaç önemli ayarlama yapmıştı.

Aslında işlerini erkenden halletmiş ve ikindi olmadan hastaneye dönmeyi başarmıştı. En azından trafikten kurtulduğunda dönmüş olacaktı.

Pelin trafikte seyrederken her bir kırmızı ışıkta durduğunda aklına binlerce düşünce doluşuyordu. Son birkaç ayda yaşadıklarını düşünmeden duramıyordu. Boğaç'ın ölümüne yeteri kadar üzülmüş müydü? Bir zamanlar deli gibi sevdiğini sandığı adam ölmüş ama Pelin neredeyse hiçbir şey hissetmemişti. Belki buna fırsatı olmamıştı. Yaşadığı şoku atlatamadan cinayetle suçlanmıştı. Belki artık kalbi Boğaç'a karşı bir şey hissetmediği için o kadar üzülmemişti. Kim bilir...

Hemen ardından dedesini kaybetmişti. Dedesi aklına gelince direksiyonu sıkıca kavradı Pelin. Önceden olsa dedesine bir şey olduğunda aklını kaçıracağını ve yaşayamayacağını düşünürdü. Ama hem dedesini hem de ailesi bildiği insanları üst üste kaybetmiş ama yıkılmamıştı. Kalbi boşlukta asılı kalır sanmıştı. Ama olmamıştı. Yaslanacak yeni bir duvar bulmuştu kendine. Bu Ömer miydi? Hayır değildi. O duvar kendisiydi. Kalbini kendine yaslamıştı artık. Bu dünyada güvenebileceği tek kişi kalmıştı çünkü. Kendisinden güç alır olmuştu. Dimdik durabilmek için buna ihtiyacı vardı.

Bu bencillik miydi? Hayır değildi. Bencilliği çok iyi bilirdi Pelin. Bugüne kadar yeterince bencil ve şımarık bir hayat sürmüştü. Bu bencillik değildi. Özgürlüktü. Tüm bağlarından azat etmişti kalbini. Tüm ağırlıklarından kurtarmıştı. Özgür bir kuş gibi kendi semalarında salınmasına izin verecekti. Ama bir şey eksikti. Hiçbir şey tam değildi. Öyle büyük bir eksiklik hissi vardı ki ruhunda onu bulana kadar huzuru da bulamayacağını hissediyordu.

İlk zamanlar hissettiği o keskin acı yumuşamış yerini tatlı bir sızıya bırakmıştı. O sızı kalıcı bir misafir gibi görünüyordu. Her zaman kalbini yoklayacak bir miras belki... Ama başka bir his de vardı kalbini gıdıklayan. İşte onun adını tam koyamıyordu. Eksik bir şey... Belki tam gözünün önünde duran ama doğru yerine koyamadığı için farkına varamadığı bir yapboz parçası gibiydi. Elinde tutuyordu ama hangi boşluğa koyacağını bilemiyordu.

Hastane koridorlarında ilerlerken son zamanlarda ne kadar da sık hastaneye uğradığını fark etti. Dedesinin kalp ameliyatı, Murat'ın kazası, dedesinin son günleri, Ömer... Son zamanlarda hastane koridorlarında yaşanan acıları sindire sindire yaşamış ve tüm o çaresizliği benliğinde hissetmişti. Bu yüzden mi kendini bu kadar büyümüş ve olgunlaşmış hissediyordu? Onca acının üzerine, ruhu yumuşak kabuğundan sıyrılıp da içinden sert bir omurganın doğuşuna şahit oluyordu. Evet, sancılı ama bir o kadar da hafifleticiydi hepsi.

"Bir lokma daha Ömerciğim. Bakın çok seveceksiniz. Mersin'in meşhur kerebicidir bu. Ağzınız tatlanır."

Pelin içeriden gelen o tanıdık sesi duyunca kapıda durup kaşlarını çatarak bekledi. Öfkeden kalbi sıkışmış nefesi kesilmişti.

Portakal Kabuğundan MasallarWhere stories live. Discover now