- İ K İ -

6.1K 681 180
                                    


GEldim geldim :) çok bekletmedim değil mi? artık böyle haftada bir buralarda olmaya çalışacağım. hadi bakalım bölüm size emanet bol yıldız bol yorum bekliyorum. yorumlarınızı keyifle okuyorum :) 

keyifli okumalar portakal sever PKM çetesi <3

selam ve dua ile..

sizi seven evinizin yazarı Şennur Kasa

**

Pelin çaycı Mehmet abinin kendisine uzattığı kahve tepsisine baktı donuk ve hissiz bir şekilde. Yasemin bu görevi kendisine devir ettiğinden beri patrona kahve servisi yapmaktan giderek daha fazla rahatsız olmaya başlamıştı. Bu aşağılayıcı ve hor görüldüğünü bariz bir şekilde gösteren bir davranıştı. Pelin bu şirkete neredeyse ortak sayılabilecek büyük bir firmanın temsilcisi olarak gelmiş ve yönetim kurulundaki kaba bir adamın asistan yamağı olmuştu. Ailesinin böyle bir aşağılamayı nasıl görmezden geldiğini anlayamıyordu. Anlamamakla beraber kalbi dünyadaki herkes için hırs ve öfke doluydu. Aldığı talimat belliydi; ne olursa olsun bu şirkette kalacaktı. Başka bir seçenek yoktu. Bu şirkette olması bile gerekmiyordu. Aslında şuan kendi şirketlerinde yönetim katında bir odada internetten kıyafet bakıyor olmalıydı. Onun yerine patronun ayak işlerini yapıyordu.

Kahve tepsisine bakarken aklında yanan ampullerin etkisi ile hin bir gülümseme yerleşti genç kızın yüzüne. Zaten gece geç saatte, nerdeyse sabah ışıklarının yeryüzüne teşrif etmeye başladığı ölgün saatlerde girmişti eve. Ilık bir duş almış ve işe gelmek için ancak hazırlanmıştı. Hiç uyumamış olmanın ve az da olsa alkol almış ve o az alkolü henüz bünyesinden atamamış olmanın bulanıklığı beyninin damarlarını giderek azalan ama hiç geçmeyen bir acımasızlıkla gevşetiyordu. Keskin bir baş ağrısı ve mantıklı düşünme yetisinin bir süreliğine terk ettiği bünyesi ile tepsiyi eline aldı. Aklına o kadar pis bir plan gelmişti ki kendi kendine deli gibi kıkırdamadan duramıyordu. Yasemin'in şaşkın bakışlarına da göz kırptı arsızca. Ve cilveli yürüyüşünün eşliğinde patronun odasına doğru ilerledi.

Birkaç adım ötedeki geniş büronun işlemeli kapısını tıklattı. Sanki kötü cadının inine giriyordu. İçeriden gelen biraz ilgisiz ama tok ve tanıdık o erkek sesini duyunca derin bir nefes aldı. Bu ses bile tüylerini diken diken etmeye yetiyordu. Topuklu ayakkabılarının ahşap zeminde çıkarttığı takırtılarla beraber içeri girdi. Kararlı ve başı dik duruşu aklında bir şeyler döndüğünü bariz bir şekilde kendini belli ediyordu. Bunun farkında olmadığı için daha dik ve daha mağrur yürümeye devam etti.

Ömer başını kaldırdığında ekstra mini eteği ile beyaz tenli uzun bacaklarını sere serpe ortaya koyan genç kıza baktı. Kızın yüzünde boş ve alık bir ifade vardı. Gülmekle sövmek arasında kalmış çarpık dudakları, adamı hırçın bakışlarla süzen kahverengi gözleri oldukça rahatsız ediciydi. Yine de bir bayan olduğu için nezaketi hak edebilirdi ancak. Bu yüzden kahve fincanına uzanan Ömer kibar bir dille " Teşekkür ede..." derken gözleri fincanın kenarında iyice sırıtan kırmızı lekeye kaydı.

" Bu ne?"

Pelin pişkin bir şekilde sırıtırken tam bir şam şeytanına benziyordu.

"Ah pardon rujum leke yapmış fincana."

Ömer aldığı bu cevapla şaşkınlığını gizleyemedi. Kaşlarını kaldırdı ve sorgular bir şekilde genç kıza baktı.

"Senin rujunun benim kahve fincanımda ne işi var acaba?"

Tabi ki nazik değildi. Gürlemenin eşiğinde öfkeli ve sert bir tonda konuşuyor kendisini zor tutuyordu. Bu kızın küstahlığı ve şımarıklığı genç adamı irrite ediyordu.

Portakal Kabuğundan MasallarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin