- O T U Z B İ R -

2.9K 363 160
                                    


O akşamın üzerinden birkaç gün geçtikten sonra bir gün öğlen arası Filiz Hanım şoförünü şirkete gönderip mesai çıkışı Pelin'i evine davet etmişti. Pelin şaşkındı. Filiz Hanımın ilgisi hem hoşuna gitmiş hem de tek başına yanında Ömer olmadan çağırılmak kendisini şüpheye düşürmüştü. Kadınlar arası ince ittifaklar mı söz konusuydu? Ömer'in arkasından iş mi çevireceklerdi? Ya da başka özel bilgiler mi verecekti? Belki hisselerimi sen al tepe tepe kullan diyecekti. Yok canım o kadar uzun boylu da değil. Su sebili mi bu? Milyonlar değerinde hisseler. Hani yeğenine verirsin de tanımadığın bir kıza ne diye vereceksin? Tamam bunu eledik o zaman. Kesin fitne fücurluk bir işler çevireceklerdi. Pelin bu fikirden emin bir şekilde Filiz Hanımın evine giden patika yolda, tekerleklerin toprağı ve çakıl taşlarını ezerken çıkardığı takırtılı sesler eşliğinde yavaş yavaş ilerledi.

Kendisini yine aynı görevli karşılamış aracını park edene kadar beklemiş ve yine aynı odaya gidene kadar eşlik etmişti. Yine aynı ihtişamlı antreden ve koridordan geçmişlerdi. Duvardaki tablolar göz alıcıydı. Evde sade ama pahalı objeler dikkat çekiyordu. Mesela girişteki kocaman vazonun ya da yerdeki yün halıların değerini tahmin etmek zor değildi.

Filiz Hanım geçen akşam oturduğu koltukta oturuyordu. Üzerinde mavi renkte salaş bir elbise vardı. Saçları yine özenle toplanmıştı. Yüzünde hafif bir allık ve göz kapaklarında kalın bir siyah kalem göze çarpıyordu. Cildi yaşından beklenmeyecek kadar canlı ve pürüzsüzdü. Her hareketi ile alımlı bir kadındı. Pelin'i gördüğünde yine yerinden kalkmadan gülümseyerek selamladı ve eli ile karşısındaki koltuğu işaret etti.

Önce yemek hazırlatmayı teklif etti ama Pelin yemek yiyip geldiğini söyleyince kapıda bekleyen görevli kıza kendilerine çay getirmelerini istedi.

Çaylar gelene kadar odada sessiz ve gerin bir bekleyiş başladı. Filiz Hanım oğluna kız bakan bir anne gibi Pelin'i süzüyordu. Pelin kadınla göz göze gelmemek için cam duvardan dışarıya bakıyordu. Dışarıda rengarenk, boy boy ağaçlar vardı. Hepsi gür yaprakları ve dalları ile bahçeyi sarıp sarmalamıştı. Yerdeki çimenliklerde tek tük sarı yapraklar olsa da çimler yemyeşil bir şekilde halı gibi seriliyordu. Bahçenin havuza giden taşlı yolunun etrafında birkaç çiçek saksısı vardı. Çiçekler özenle dizilmiş ve bakımı yapılmıştı. Bahçe cennetten bir köşe gibi duruyordu.

Hizmetli kızın üzerinde çiçek desenleri olan porselen bir takımla beraber çay servisine başlaması da uzun sürmemişti. Sanki kapının önünde çayı hazır bekletiyorlardı.

Filiz Hanım çayına iki küp şeker attıktan sonra nazikçe kaşığını karıştırmaya başlamıştı. Kadının her hareketi ben zenginim diye haykırıyordu sanki. Nazik ama kibirli, sıradan haliyle bile havalıydı.

"Ömer'le nerede tanıştınız?"

Pelin şaşırdı. Kadın kitabın ortasından başlamıştı sormaya. Hiç hal hatır, havadan sudan muhabbet edecek sabrı ve vakti olmayan aceleci ve iş bitirici birinin telaşı vardı üzerinde.

"İstanbul'daki iş yerinde. Ailemle ortak iş yapıyorlardı. Ben de işleri öğrenmek için gitmiştim."

"Beraber çalıştınız yani?"

Pelin bunu düzeltme ihtiyacı hissetti.

"Ben daha çok asistan gibiydim. İşi öğrenmeye çalışıyordum."

Filiz Hanım çayından bir yudum aldı. Ağzını ıslatan sıvının tadını bir süre damağında tuttu. Bu sırada düşünceli bir şekilde fincana bakıyordu.

"Ben aranızda duygusal ya da romantik bir çekim olduğunu düşünmüştüm. Dışarıdan bakınca sevgili gibi göründüğünüzü söylersem seni gücendirmem umarım."

Portakal Kabuğundan MasallarWhere stories live. Discover now