! F İ N A L !

2.5K 256 268
                                    

selam ederim 

şimdiye kadar yazdığım hikayeler arasında en iyi finali yazmış olabilirim :) 12 sayfalık upuzun olmasa da kısa da olmayan güzel bir bölümle veda ediyoruz Ömer ve Pelin'e. ben onları yazarken çok keyif aldım. umarım siz de okurken yer yer bana kızmış yer yer hüzünlemiş yer yer de gaza gelmiş ve sonuçta keyifle okumuşsunuzdur. onlarla vedalaşıyor olabiliriz ama ben hala buralardayım. haftaya yeni hikayeme başlamak istiyorum. siz de gelin lütfen beni yalnız bırakmayın....

biraz hastayım o yüzden çok uzun yazamadım idare edin lütfen. belki ileride hikayemiz 500k ya da 1m okunmaya ulaştığında gaza gelir ve bonus bölüm eklerim. nasıl olsa burada olacağım :))))

hepinizi çok seviyorum. hikayelerimi okuyup bana moral olduğunuz için, üşenmeyip like attığınız yorum yaptığınız için çok teşekkür ederim. bazı zamanlar yazmayı bırakmak gelse de içimden inanın yorumlarınız ve desteğiniz beni burada tutuyor. size bu yüzden minnettarım. 

keyifli okumalar dilerim...

Şennur Kasa - (ponçik yazarınız)


**



Uyandım ama gözlerimi açmak için beklediğimden fazla çaba sarf etmem gerekmişti. Dünya loş ve bulanık bir görüntü olarak açılış yapmış sonrasında annemin telaşlı babamınsa asık suratı ve çatık kaşları ile görüntü akmaya devam etmişti. Yine hastanedeydim. Yine! Artık hayalle gerçek hayatın ayrımını karıştırmaya başlamıştım. Ne zamandır buradaydım? Belki de hiç çıkmamıştım hastaneden. Belki de günlerdir bir uyanıp bir uykuya dalıyordum ve rüya ile gerçek dünyayı birbirine karıştırmıştım. Kim bilir?

Beynimin acıdığını hissettim. Düşünmek istemiyordum. Bunları değil. Aklımda unuttuğum ama çok önemli olan bir şeyi hatırlamaya çalışıyordum. Neydi o hayati mesele? Anneme sormam gereken şey neydi?

Konuşmak için ağzımı açtım ama inleme ve homurtu dışında herhangi bir ses çıkartamamıştım. Bir bebeğin kendisini ifade edememesi gibiydi. Babam beni doğrulturken annem elindeki kâğıt bardağı ağzıma dayayıp su içmem gerektiğini söylüyordu. Ama ben uğultulardan konuşmalara tutunamıyordum. Elimi kolumu bile hareket ettiremiyordum. Neydim ben bebek mi? Felç mi olmuştum? İnme mi inmişti? Nasıl bu hale gelmiştim? Kamyon mu çarpmıştı bana yoksa yüzüncü kattan yere mi çakılmıştım bir anda?

Kendimi zorlayarak, her nefes alışım boğazımı yırtsa ve ses çıkarmak canımı yaksa da anne diyebildim. Anne agu anne...

Annem hemen yanıma geldi. Babamın iyice bozduğu yastığımı düzeltip beni daha rahat bir şekilde yatırdı.

"Bir şey mi istiyorsun canım? Söyle bir tanem..."

Sesi yumuşacıktı. Nedense gözlerimin yaşardığını hissettim. Annemi çok sevdiğimi ve onu ne kadar özlediğimi düşündüm. Niye özlemiştim ki? Özlediğim annem miydi gerçekten?

"Ağrın var mı?" diye sordu annem. Kaşları çatılmıştı.

Babam odanın kapısının önünde volta atıyordu. Başımı iki yana salladım. Gözyaşlarım yanaklarımdan süzülürken yanağımda bıraktıkları ıslak hisle ürperdim.

"Ömer..." diye inledim. Ah bir bebeğin ilk kelimesi anne ve baba olurdu değil mi? Benimki Ömer'di. İlk kelimem son kelimem. Her kelimem... tüm cümlelerimin başı sonu... Ömer... Varlığına ebediyen muhtaç olduğum adam. Adıyla başlayan bir masalın ortasında durduğum adam...

Portakal Kabuğundan MasallarWhere stories live. Discover now