-2- ''Sana arkadaşlık etmek istiyormuş.''

193K 4.1K 231
                                    

Tamam, biraz ekşınsız - ekşın sjdlasdsa- bir bölüm oldu ama olsun.  İYİ OKUMALAR :)

Sabah uyandığımda bileğimin acısı biraz daha hafiflemişti, artık dünkü kadar acımıyordu. Buz işe yaramıştı demek ki.  

Yataktan hızlıca kalktım ve kıyafetlerimi değiştirdim. Üstüme kırmızı salaş tişörtümü, altıma ise beyaz şortumu giymiştim. Makyaj yapmak istemiyordum, pek havamda değildim zaten ama göz altlarım berbat görünüyordu. Resmen mora dönmüştü. Yüzüme hafif bir şekilde pudra sürdüm, bir de eyeliner. Başka hiçbir şey yapacak halim yoktu. Uzun, kahverengi saçlarımı da öylesine bir topuz yapmıştım. Aynaya baktığımda o kadar da kötü görünmediğimi fark ettim. Sadece biraz sıradan ve sade görünüyordum, o kadar. Zaten ben kahverengi saçlarım ve sıcak çikolata rengindeki gözlerimle her zaman sıradan görünürdüm.

Sıcak çikolata demişken.... Ben gerçekten acıkmıştım. Telefonumu da cebime tıktım ve beyaz Converse'lerimi giyip hızlıca otelin alt katına indim. Biraz kahvaltı yapmak için açık büfeye doğru ilerlerken yanıma Buğra ve bir adamın gelmesiyle durmak zorunda kalmıştım.  

"Merhaba Hazal." dedi, Buğraya benzeyen adam elini uzatırken. Daha doğrusu Buğra ona benziyordu. Sanırım babasıydı. Adam genç görünmediği gibi yaşlı da görünmüyordu ama fazlasıyla atletik bir vücudu vardı. Samimi bir şekilde gülümseyerek elini sıktım ve "Merhaba," deyip duraksadım. 

"Adım Semih." dedi gerçekten samimi bir şekilde. Oğlunun aksine, her zaman gülümseyen biri gibiydi. Eh, oğlu geldiğimden beri hiç tebessüm bile etmemişti bana. Belki de sadece bana öyle davranıyordur, bilemiyorum.  

"Merhaba Semih bey." dedim daha deminki cümlemi toparlayarak.  

"Baban benim kardeşim gibidir. Semih amca diyebilirsin bana."  

"Peki." dedim geveleyerek. Babamın şu her zaman bahsettiği adamdı. Çocukluklarından beri birlikte büyümüşler ama bizi tanıştırdıklarını hiç hatırlamıyordum. 

"Eh, neyse, Buğra bugün sana arkadaşlık etmek istiyormuş. Ama söyleyememiş. Bu yüzden ben söyleyeyim dedim. Gezersiniz, sana etrafı falan gezdirir." dedi gözlerimin içine baka baka yalan söyleyerek. 

Gözüm bir anda Buğra'ya takılınca gülmemek için kendimi zor tutmuştum. Gözlerini pörtletmiş bir şekilde babasına bakıyordu.  

"Buğraya bu nazik teklifi için teşekkür ederim." dedim, Buğraya sırıtarak bakarken. Gezmemizi isteyen kişinin Buğra değil de babası olduğu çok belliydi. Ama onun gıcığına gitmek için kabul etmiştim. Eh, bana geveze demeden önce düşünmesi gerekirdi. 

"O zaman ben gidiyorum, işlerim var. İyi eğlenceler size." diyerek yanımızdan ayrıldı babası. Yani Semih amca. Her neyse. 

''Tamam, ne yapıyoruz ?'' dedim, Buğra'ya bakarak. 

Kocaman bir sırıtma belirdi yüzünde. ''Ben arkadaşlarımın yanına gidiyorum. Senin ne yaptığın beni ilgilendirmiyor.'' Ve arkasını dönüp otelin çıkış kapısına doğru ilerledi. ''Hey ! Bekle.'' derken peşinden ilerlemekle meşguldüm.

Bıkkın bir surat ifadesiyle bana döndü. ''Yine ne var ?''

''Ihhmm, bir düşüneyim. Baban var. Yani bugünlük benimle uğraşmak zorundasın. Yoksa babana söylerim. Cidden yaparım bunu. Hem gerçekten i--''

''Tamam, yeter. Yürü.'' dedi elini ileri doğru uzatarak. Zaferle gülümsedim ve kıvırta kıvırta yürümeye başladım. Aslında pek kıvırttığım söylenemezdi. Ben bu yürüyüşe havalı yürüyüş diyordum. Aman, ne havalı ama. 

Sen Gitmeden Önce.Where stories live. Discover now