-44- Hazan vakası.

98.3K 2K 152
                                    

Geçiş bölümü farz edin, olayları ve düşünceleri biraz anlatabilmek için yazdığım bir bölüm. Diğer bölüm doğum günü ve bomba var, eheh. İyi okumalar.

Kıskançlık her zaman en nefret ettiğim ve en gereksiz bulduğum duygu olmuştu. Anlamsızdı bana göre, saçmaydı. Ama zaman geçip tüm duygularım yerli yerine oturdukça düşüncelerim de bu doğrultuda değişmiş ve her zaman saçma olarak gördüğüm o tiksinç duygu bile mantıklı gelmeye başlamıştı.

Çünkü kıskançlık ; güven eksikliği değil, sevgi belirtisiydi. Bunu geç olsa da anlayabilmiştim.

"Hazal ?" Allak bullak olan düşüncelerimi dağıtan seslenişin sahibine, Tuğba'ya, baktım.

Otele geri döndüğümüz gibi 'karnım ağrıyor' bahanesiyle bizim grubun ve Aslı ablanın yanından ayrılmıştım, ortamdan kaçma konusunda bir numaralı bahanemdi bu. Sonuçta regl olduğumu ve bunun klasik bir durum olduğunun bilincinde olan herkes buna kolayca inanabiliyordu.

Ama asıl durum o değildi ve bunu fark eden tek kişi de Tuğba'ydı. Çünkü ben regl döneminde ağrılar çeken kızlardan değildim, bunu da Tuğba hariç kimse bilmiyordu zaten.

Yaklaşık yarım saattir yatağın üstünde boş boş oturuyordum ve bakışlarım o kadar dalgındı ki, biraz da olsa kendi zihnimde kaybolabilmem için bana zaman sunmuştu Tuğba.

Bir şey olduğunda sığındığım ilk liman kendim olmuştum her zaman, acılarımı ve üzüntülerimi hep kendi zihnimde değerlendirmiş, orada yok etmiştim onları. Şimdi de o zamanlardan birindeydim ama nedense yok edemiyordum hiçbirini.

Tuğba'dan ikinci sesleniş de gelince daha fazla dayanamadım ve dilimin ucuna gelen tüm kelimeleri dışarı fırlattım.

"Buğra," dedim, kıskançlığın bürüdüğü zihnimin ardındaki kelimeleri seçebilmek için çaba harcarken. "Hazan diye kızın tekiyle buluşacakmış bugün." İki dudağımın arasından dökülebilecek en mantıklı ve en sakin cümleydi bu.

"Eee ?" dedi sanki söylediklerimde hiçbir mantıklı nokta bulamamış gibi. "Ne var bunda yani ?"

İşte şimdi sinirden delirebilirdim, sabahtan beri sakinliğimi koruyordum ama bu dayanabileceğim son noktaydı. "Kızın tekiyle buluşacak diyorum ve sen böyle bir tepki mi veriyorsun yani ? Beni umursamadı bile ! Ben onun sevgilisiyim, tamam mı ? Madem bu konu hakkındaki fikrimi önemsemiyor, neden buluşacaklarını beni delirtmek istercesine dile getiriyor ki ? Umursamazlığından da, etrafındaki kızlardan da, eski sevgililerinden de nefret ediyorum. Ne olduğunu gördün mü şimdi ?" diye tısladım sinirle.

Uzun soluklu konuşmamın ardından bile yüz ifadesi bir milim değişime uğramamıştı, ama benim sinir kat sayım daha da azalmıştı. Sanırım sinirimi dışarı yansıttıkça rahatlıyordum.

Kucağımın üstündeki yastığı Tuğba'nın yüzüne doğru fırlattım, hala bir tepki vermesini bekliyordum.

"Hala bunda ne olduğunu anlayamadım. Çocuğun bir suçu yok, ortadaki tek şey senin gereksiz kıskançlığın sadece."

Tuğba, benim kuzenimdi. Bir olay olduğunda, ne olursa olsun benim tarafımda olmalıydı. Yani hiçbir şekilde Buğra'nın tarafını tutamazdı, bu ÇKOBG kurallarımıza aykırıydı.

Ve, ÇKOBG kuralları bizim yazılı olmayan kanunlarımızdı. Tam açılımı ise, Çünkü Kuzen Olmak Bunu Gerektirir'di.

Her neyse. Sonuçta onu savunması saçmalığın daniskasıydı.

Ya da benim kıskançlığımdı saçma olan, bilemiyordum.

"Helvayı ne zaman yapayım dersin ?" dedim Tuğba'ya, aldığım karşılık ise anlamadığını ifade eden bakışlardı.

Sen Gitmeden Önce.Where stories live. Discover now