-36- İltifatlar.

120K 2.3K 232
                                    

"Hala niye gelemedi bunlar ?" dedim, başımı Buğra'nın omzuna koyarken. Gittikleri 1 saatten fazla olmuştu ama Onur ve Doruk hala ortalıkta görünmüyordu.

Tam da benim lafımın üzerine "İyi insan lafın üstüne gelirmiş," dedi, sırıtarak ellerindeki odunlarla birlikte bize doğru gelen Onur. Yanında Doruk da geliyordu ve ikisinin yüzünde de şapşal bir sırıtış vardı. Burada iyi insan diye bahsettiği kişi kendisi oluyordu sanırım.

"Hayır pikaçu, iti an çomağı hazırla deniyor ona."

Kaan'ın kullandığı pikaçu tabirine laf atabilmek için "Benim lakaplarımı kullanmaktan zevk mi alıyorsun ?" diye atıldı Buğra ortaya.

Klasik bir Kaan & Buğra tartışması.

Nedense hiç şaşırmadım.

Yüz ifadelerini görebilmek için başımı bir sağa bir de sola çevirmek zorunda kalıyordum. Hiçbir mimiği kaçırmak bile istemiyordum.

Kaan yerde bulduğu ufak taşı Buğra'nın olduğu tarafa fırlatınca gülmeden duramamıştım. Taşı atarken yüzünde bulunan ifade bile beni güldürmeye yetmişti. "Egosunu siktiğim."

Buğra, taş kafasına çarpmadan başını yana doğru çevirdiği için taş hiçbir yerine isabet etmemişti ; ki bir yerine çarpsa bile o ufak taşın hiçbir etkisi olacağını da sanmıyordum.

Buğra gülmesini durdurabildiği zaman, Kaan yeniden Onur'a döndü. "Cedric derim ben de o zaman." Umursamazlığını yine hafifçe omuz silkerek belirtmişti.

Onur artık çileden çıkmış gibiydi ; öyle bir bakış attı ki Kaan'a, ben bile oturduğum yere gömülmek istedim bir an. ''Yakında Johnny Bravo falan da dersiniz artık, o da sarı kafa ya hani.''

Berk kahkaha atarak "Johnny'cik, eğer iyi bir iş yaparsan sana bravo da deriz, merak etme." dediğinde ise derin bir nefes alarak elindeki odunları yere bıraktı Onur. Doruk da onun ardından bırakmıştı odunları yere.

Ben olsam odunları yere bırakmak yerine kafasına atardım. Espri mi yapmıştı yani ?

"Buranın espri kalitesi mi düştü, yoksa bana mı öyle geliyor ?" dedim, kinayeli bir ses tonuyla. "İlk önce Tuğba, şimdi de Berk. Cidden harikasınız. Ama esprileriniz için aynısını diyemeyeceğim maalesef."

"Ya sen o kadar uzun konuşma yapmaya üşenmedin mi cidden ? Gidip uyusana." Berk başıyla çadırı gösterdi bana, ciddi ciddi git diyordu yani.

"Eğer uyandırmasaydınız şu anda zaten uyuyor olacaktım." Buğra'nın kollarında uykuya dalmıştım, gayet de huzurlu ve rahatlamış bir şekilde uyuyordum ; taa ki Berk çadıra gelene kadar. Hiç de insancıl olmayan bir şekilde uyandırmıştı bizi. İnsancıl olmamasını geçtim, çin işkencelerini aratmayan bir yöntemdi hatta. O sesiyle şarkı söylemişti bağıra bağıra. Bir karga kulağımın dibinde gaklasa bu kadar ayılmış bir şekilde uyanmazdım yemin ederim.

"Uyansanıza hortlaklar, sizi gidi tombalaklar." 

Söylediği o şarkıya benzeyen şey,  sadece bu cümlenin melodilenmiş halinin defalarca söylenmesinden oluşuyordu.

Hadi hepsini geçtim, tombalak nedir ya ?

Beynimin içinde Berk'in o iğrenç şarkısının yankılanmasını durduran şey, Berk'in "Buğra 1 saat sonra uyandırın dediği için uyandırdım, banane." demesiydi.

"Alkışları nereden gönderiyoruz ?"

Diğer grup üyeleri de sırıtarak bakıyordu bize, sanki çok komik bir şey konuşuyormuşuz gibi.

Sen Gitmeden Önce.Tahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon