-47- Mail saçmalığı.

93.3K 2.6K 482
                                    

Kaan'dan önce Buğra'ya kitlenmişti bakışlarım, ama onun da bu mail işinden bir haberi yok gibiydi çünkü onun da bakışları Kaan'da kitlenmiş gibi duruyordu.

Kendimi silkeleme içgüdüsüyle dolup taşarken "Umurumda değil," dedim, bakışlarım hala Buğra'nın üstündeydi.

Ve sonra dediklerimi tasdikleyecek bir şekilde umursamaz görünmeye çalışarak Berk'e döndüm yeniden.

"Kaykay mı sürsek ?"

Hayatımda hiç bu kadar duygusuz gibi davranmamıştım sanırım. Deli gibi merak ediyordum Hazan'ın mailini, ama bakmayacaktım. Sonuçta ne anlatmış olursa olsun -isterse Buğra onu öpmemiş olsun- hiçbir türlü Buğra haklı değildi. Hiçbir türlü. İtebilirdi sonuçta, ve o itmemeyi tercih etmişti. Yani kendi tercihlerinin sonuçlarına katlanmak zorundaydı.

Hiçbiri bu konuyu uzatıp ortamdaki gerginliği devam ettirmedi.

"Kaykay bankası, git de kaykayları getir hani."

Doruk'un kurduğu cümle istemsiz bir şekilde ilgimi çekmişti. Berk'in buraya ilk geldiğim zamanlarda dediği "Ben de komedi bankası," lafı aklıma gelirken bir yandan da Berk'e bakıyordum.

"Ben de geleceğim seninle," dedim. "O kadar kaykayı nereye koyduğunu çok merak ediyorum."

İlk başta biraz ikilemde kalsa da, fazla geçmeden kabul etmek zorunda kalmıştı.

Bizimkilerden ayrıldığımız an, hızlıca konuşmaya başladı. "Salak mısın sen ?" dedi sesini bir kademe yükselterek. "Nasıl umurunda olmaz ya o mail ?" Sanırım daha yeni yeni geliyordu aklına hesap sorma işi.

"Değil işte, üsteleme."

''Haz,'' dedi eliyle saçının bir tutamını çekiştirirken, ''Senin yüzünden delireceğim.''

''Ne güzel işte, deli deli dolanırız etrafta.'' dedim alayla. Ama bakışlarını görünce susmak ve olduğum yere sinmek zorunda kaldım, çünkü çok kötü bakıyordu.

''Sonra bakarım, oldu mu ?''

''Oldu.'' dedi sinirli ifadesi gülümsemeye dönüşürken. Ve ardından beni de çekiştirip yürümeye devam etti.

Yaklaşık 10 dakikalık bir yürüme mesafesinden sonra Berk'in evine ancak gelebilmiştik, kapının önünde durur durmaz derin bir nefes verdim yorulmamın etkisiyle. 

Berk kapıyı çalarken ben de etrafa göz gezdirmekle meşguldüm, klasik tek katlı evlerdendi işte.

Ve şey, bahçenin hemen yan tarafında bir kulübe vardı. Sanırım köpeğe aitti.

''Köpek mi var orada ?'' dedi elimle kulübenin olduğu tarafı işaret ederek. 

''Hayır, ördek besliyoruz orada.'' Göz devirdi. ''Tabii ki de köpek var, kafan mı güzel senin ? Buğra, gel oğlum buraya.''

Buğra'nın adını duymamla beraber arkamı döndüm, ama ne gelen vardı ne giden. 

''Köpeğin adı Buğra salak,'' diyen Berk sayesinde çektim bakışlarımıy yoldan. Köpeğin adını Buğra koyduğunu söylerken ciddi değildi, değil mi ? Ya da ben yanlış duymuştum. 

''Yalan konuşuyorsun.'' Net bir cümle olarak söylemiştim ama hafifçe yukarı doğru kalkan sağ kaşım bunu bir soru cümlesi haline getirmişti.

Bir yandan kahkaha atarken bir yandan da ''Niye öyle bir şey yaptın ?'' diye sordum.

Tam aptalca sırıtıyordum ki Buğra denilen hayvanın -gerçi normal Buğra'nın da ondan bir farkı yoktu ya neyse- adını duyma bahanesiyle kulübesinden dışarı adım attığını gördüm.

Sen Gitmeden Önce.Όπου ζουν οι ιστορίες. Ανακάλυψε τώρα