-16- Olmak istediğim yer.

150K 3.7K 244
                                    

Hiç karakterler dışında birilerine gerçekten aşık olmamış biri olarak aşk hikayeleri yazmak o kadar zor ki.. Yani duyguları hissettiremiyor olabilirim. Çok üzgünüm ama ben de daha tam olarak aşık olamadığım için aşkı pek anladığım söylenemez :dd Yani diyeceğim o ki gençler böyle idare etmek zorundasınız. Seviyorum hepinizi, iyi okumalar :d

Banyodan çıktıktan sonra üstümü giyinip hızlıca resepsiyon bölümüne indim. Semih amca ve Buğra'yı görmem pek uzun sürmemişti. Buğra telefonuyla uğraşıyordu, Semih amca  ise ona bir şeyler demekle meşguldü. Ama Buğra'nın onu pek duyduğunu sanmıyordum. Yüzüme bir gülümseme kondurdum ve yanlarına ilerledim. Buğra oraya doğru yürüdüğümü nasıl hissettiyse kafasını kaldırdı ve bakışlarını üstümde gezdirdi. Sonra da telefonunu cebine koyup yanıma geldi.

''Sonunda gelebildin. Sıkıntıdan patlayacaktım burada.'' dedi, başını babasına çevirip.

''Niye çağırdın ki beni ?''

''Babam sana söz vermiş, illaki o albümleri sana gösterecekmiş.'' Gözlerini devirdikten sonra tekrardan konuştu. ''Bazen çok inatçı olabiliyor.''

Gülümsedim. ''Babalar hep böyledir.''

''Neyse, hadi gidelim.'' deyip elimi tuttu. Evet, ELİMİ. Bu seferki yerden kalkmam için yardım ettiği gibi bir tutuş değildi. Elimi kavramıştı ve kısa süre sonra da bırakmamıştı. Elinin sıcaklığını, bana verdiği güveni tüm iliklerimde hissetmemi sağlayacak bir tutuştu bu. Kısa bir şaşkınlık nöbetinden sonra ona uydum ve ilerlemeye başladım. Gözlerim hala birleşmiş olan elimizdeydi.

''Oraya bakacağına önüne bak, Hazal. Bu sefer düşersen seni tutmam.''

Kafamı ona bakmak için kaldırdım. Öne doğru bakıyordu.

''Sen beni mi dikizliyorsun ?'' diye sordum, bakışlarımı yüzünde gezdirirken.

''Eh, evet. Biraz.'' dedikten sonra yüzünü bana döndürdü.

''Anladım,'' dedim, sırıtarak. ''Neyse. Nereye gidiyoruz ?''

''Görürsün.'' dedi, omuz silkerek. ''Sürpriz.''

Önümüzde yürüyen Semih amca arkasını dönüp bize baktıktan sonra telefonda görüştüğü kişiye ''Tamam,'' deyip yanımıza geldi.

''Gençler, benim gitmem gerekiyor. Son dakika işlerinden biri.'' dedi, sıkıntılı bir nefes verirken. ''Sende anahtar vardı zaten Buğra.'' diye ekledi, daha sonra ise gözleri birbirine kenetlenmiş ellerimize kaydı. Sırıtarak Buğra'nın omzuna hafif bir yumruk attı ve yanına geçip kulağına bir şeyler fısıldadı. Ne dediğini duyamamıştım. Buğra da sırıtmayı unutmamıştı. ''Hadi git artık baba.''

Babası son kez bana da sırıttıktan sonra yavaş yavaş geldiğimiz yöne doğru yürümeye başladı. Buğra'yı dürtükledim. ''Ne dedi baban ?''

''Bu kadar meraklı olma Hazal.'' dedi, tek gamzesini göstererek. ''Baba-oğul arasındaki normal bir konuşma işte.''

Bir şey demedim ve yürümeye devam ettim. Nasıl olsa daha sonra da öğrenebilirdim. Aklım hala birbirine kenetlenmiş ellerimizde olduğu için tahmin yürütmek bile zor oluyordu.

''Gelmedik mi hala ?'' diye sordum, bıkkın bir sesle. Yaklaşık 10 dakikadır yürüyorduk.

''Geldik.'' dedi ve sırıtarak beni gökyüzünün en açık tondaki mavisinin rengiyle boyanmış bir eve doğru çekti. 2 katlı, fazlasıyla güzel bir evdi ve bahçesi cennetten fırlamış gibiydi. Huzur kokuyordu burası. Boşta kalan sol eliyle bahçe kapısını açtı ve bahçenin tam ortasından geçen taşlı yola bir adım attı. Şu taşlı yol evin kapısınının önüne kadar ilerliyordu. Sanırım Buğra'ların eviydi.

Sen Gitmeden Önce.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin