-50- Loser.

86.4K 2.6K 232
                                    

Buğra...

Minik hayat çemberimin dışına itmeye çalıştığım her harekette daha da merkeze yerleşen varlık.

Aslında... Hayatımın tamamını kaplayan kişi desem daha mantıklı. Çünkü öyle.

Zaman geçiyor, ve ben her saniye daha da bağlanıyorum ona. Her saniye. Ayrı olmamız mühim değil, çünkü aramızda olan mesafeler bile buna engel olmuyor.

Normal miydi tüm bunlar ?

Çünkü hiç de mantıklı tepkiler veriyormuşum gibi hissetmiyordum.

Tamam, güçlü bir duruşum vardı. Güçlü durmamın sebebi, zayıf noktamı insanların bilmesinden nefret etmemdi. Ve bu zayıf nokta Buğra'nın ta kendisiydi. Ama bu bile girdiğim değişik depresyona ve içimden Buğra'ya nefret söylemleri yağdırmama rağmen ona bunların hiçbirini belli etmememin sebebini açıklamıyordu.

Ve şey, bunlar bile öpüşüne karşılık vermemi açıklamak için yetersiz sebeplerdi sanırım.

Anlık bir refleksti.

Anlık bir heyecan, anlık bir alışkanlık belirtisi, anlık bir duygu patlaması ya da.

Buğra'nın hafifçe duraksayıp gülümsediğini gördüm, ama beynim bunların anlamını çözecek kadar bile işlemiyordu.

Avuç içleri yanaklarımla buluşurken hafif bir mırıltıyla kapattım gözlerimi. Fazla huzur verici bir hareketti ; yani buradaki suçlu ben değildim, Buğra'ydı.

Saçlarımızdaki su damlacıkları yüzümüze geliyordu, ama bunun bile beni rahatsız ettiği söylenemezdi.

Öpüşmemiz derinleşirken sırtımın duvarla resmen bir bütün haline geldiğini hissetmiştim. Alt dudağımı dudakları arasına aldığı an ise...

Aslı ablanın odasından çıktığını fark etmiştik.

Ben. Buğra. Duvar. İki dudak arasına alınan alt dudak bahsi. Aslı abla... Kısaca rezillik.

Buğra zaten anında geri çekilip şu çarpık gülüşünü sergilediği için ortada kalan kişi yine ve yine bendim.

Ellerimi arkamda birleştirip gülümsemeye çalıştım.

Ama bu kesinlikle imkansızdı. Hatta Aslı ablanın sorgulayıcı bakışları arasında nefes almak bile imkansızdı.

Kendimi, yaramazlık yaptığı için birazdan annesinden azar işitecek olan çocuklar gibi hissediyordum.

Aslı abla bize doğru bir adım atarken işaret parmağı ikimizin arasında gidip geliyordu, "Barıştınız mı... sürüngen maymunlar ?"

Sürüngen maymunlar ?

İlk defa böyle saçma bir lakap duyuyordum cidden, o neydi ya öyle ?

"Abla -"

Buğra'nın büyük bir hevesle başladığı konuşması daha ilk kelimesinde bitirilirken kahkaha atmamak için tutmak zorunda kaldım kendimi. Cümlesini bölen ve Buğra'nın sinirli bakışlarını üstüne çeken kişi her zamanki gibi ben olmamıştım neyse ki, bu seferki şanssız üyemiz Aslı ablaydı.

Hazan konusunu atlatmam konusundaki en büyük destekçim.

"Sana hala sinirliyim, geri zekalı. Konuşamazsın o yüzden." Kardeş oldukları bakışlarının benzerliğinden bile belliydi, yani Kaan ile benzediği kadar benzemiyordu Aslı ablaya ama bu benzerlik bile yeterdi onlara sonuçta. "Hazal, sen devam et anlatmaya."

Aslı ablanın emir gibi görünen ricasına uyarak "Hayır, barışmadık, o öpüşme anlık bir şeydi," dedim sessizce ama hızlı hızlı. Kelimeleri art arda hızlı bir şekilde söylemiştim çünkü ben bile anlaşılmasından korkuyordum.

Sen Gitmeden Önce.Where stories live. Discover now