-48- Karşılık vermeme durumu.

93.3K 2.4K 327
                                    

Bir anda gelen farkındalık hissi beynimi ve vücudumu kemirirken nefes almaya çalıştım ; normalde basit bir iş gibi görünen bu olay şimdi tüm dünyanın en zor olayı gibi geliyordu gözüme.

Hazan konusunda biraz anlayışlı olman en iyisi, demişti Kaan. Bunu demesinin sebebi buydu : Hastalığı.

Bakışlarımı ayıramadığım ekran bulanık bir hale gelmişti, gözyaşlarım arasında çırpınıyordum adeta.

Hiçbir şey hissetmek istemiyordum. Hiçbir şey. Hazan'ı umursamayıp hayatıma devam etmekti tek isteğim, ama bu büyük ihtimalle imkansız bir olaydı çünkü böyle bir konu için umursamamazlık yapabileceğimi sanmıyordum.

Hazan'ın Buğra'yı sevdiğini tahmin etmiştim zaten ; asıl tahmin edemediğim şey, sevgisinin bu derece bir takıntı mertebesine ulaşmış olduğuydu.

Gözyaşlarım arasında nefes almayı hedeflerken kulaklıkları koparırcasına çektim kulaklarımdan. Yan taraftan hiçbir ses gelmiyordu artık.

Ortamdaki huzursuz sessizlik hiç de iyi gelmemişti bana ; çünkü Hazan'ın yerinde olsam ben ne yapardım, diye düşünmekten alıkoyamıyordum kendimi.

Onun gibi bencillik yapamazdım sanırım. Yani, 'sevdiğin adam için ondan vazgeçmek' durumunu uygulardım belki de.

Çünkü ben ; sırf kendi isteklerim içim Buğra ile beraber olmaktansa, onun mutluluğu için biz kavramından vazgeçmeyi tercih ederdim. Ben onu böyle seviyordum. Kürk Mantolu Madonna'nın bir repliğindeki gibi ; onu deli gibi değil, gayet aklı başında olarak seviyordum.

Ama bunlar ihtimallerdi, anlık duyguların getirdiği anlık hareket etme hevesiyle ne yapardım bilemezdim.

Tam o sırada aklıma gelen düşünceyle ürperdim bir anda : Ya Buğra'nın eşyaları kırma sebebi kıskançlığı değil de, Hazan ise ?

Ya hissettikleri doğru çıkmış ve... ölümün huzurlu görünen kollarına bırakmışsa kendini ?

Hızlıca laptopu kucağımdan kaldırdım ve ayaklarımı yerle buluşturdum, Buğra'nın yanına gitmeye ihtiyacım vardı.

Çünkü, onun da bana ihtiyacı vardı.

Ne kadar aceleci davrandığıma kendim bile şaşırıyordum, iki saniye sonra Buğra'nın kapısının önünde bulmuştum kendimi.

Elimin tersiyle gözlerimi sildikten sonra hafifçe kapıya tıklattım, bir yandan da içeriden gelebilecek en ufak sesi bile duymak amacıyla kulağımı kapıya yaklaştırmıştım.

Ama ne kapı açılmıştı, ne de içeriden ufacık bir ses gelmişti.

Sadece sessizlik hakimdi etrafa.

Hafifçe burnumu çektim.

İstemsiz bir şekilde, koridorun sonsuz gibi görünen bir karanlığa uzandığı noktasına takıldı gözlerim.

İtiraf etmek gerekirse, karanlıkla pek aram yoktu. Her an oradan bir şeyin çıkacağı içgüdüsüyle yaşıyordum ve bu içgüdüden kurtulamamıştım hiçbir zaman.

İçimdeki tarifsiz korkunun da etkisiyle kapıya daha hızlı tıklattım ve "Buğra ?" diye seslendim.

İçeride bir hareketlilik oldu ve tam tamına 48 saniye sonra kapı açıldı.

Etraf karanlık olduğu için yüzünün her ayrıntısını göremiyordum ama dışarıdan yansıyan ışık sayesinde ufak bir ayrıntıyı fark edebilmiştim, o da kızarmış gözleriydi.

Hiçbir şey demedi, hiçbir harekette de bulunmadı. Sadece dikkatlice yüzüme baktı, sanki benim de gideceğimden korkarmışcasına.

İlk önce Kaan'ı kaybetme olasılığıyla karşı karşıya gelmişti, ardından ise Hazan. Bir daha kaybetme korkusuyla yüz yüze gelmeyi istemiyordu ve sıradaki kişinin ben olmamdan korkuyordu.

Sen Gitmeden Önce.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin