-37- Uzun bir yürüyüş fikri.

116K 2.1K 93
                                    

Bölüm şarkısı var, eheheh :ddd İyi okumalaaar. *Bu arada bölüme uygun şarkı bulmakta pek iyi değilim :d* -The Fray -Closer To Me-

Minik Hazal ? Cidden bunun olabileceğini mi düşünüyordu ?

Açıkçası soy ağacıma ikinci bir Hazal eklemek istediğim son şeyler içindeydi, hele ki benim özelliklerime sahip ikinci bir Hazal fikri... Ah, cidden korkunçtu. Eğer bir kızım olacaksa tam olarak babasının huylarını almasını isterdim. Ben kendimle bile zor başa çıkabiliyorken, bir gevezeye daha katlanmanın fazla zor bir iş olacağına dair tüm kalıbımı basabilirdim.

"Eğer bir kızımız olacaksa, adı Hazal değil, Hazra olacak." dedim kıkırdayarak.

Anın verdiği şok etkisiyle aniden gözlerini açıp üst üste gözlerini kırpma gereksinimi duydu Buğra. Hali ve bakışları, daha tohumları bile atılmamış bir kız çocuğunun ismini tartışma zahmetine gireceğini açıkça belli ediyordu. Gelecekteki kızımızın adı için bana açılmış bir savaş gibi hissetmiştim bakışlarını.

"Hazra ne ya ?" diye sordu, sesinde bir miktar iğneleme ve ezikleme mevcuttu.

Resmen beni düelloya davet ediyordu !

"Hazal ve Buğra isminin birleşimi, geri zekalı," dedim sinirle. Saç diplerime bile nüfuz eden sinirim bende saçlarımı çekiştirme hissi yaratmıştı.

Pekala, bu isim konusunda kazanabileceğini sanıyorsa kesinlikle yanıldığını gösterecektim ona. Ama bu uykulu halimle onunla atışabilmem imkansızdı, bu konuyu sabah uyandığımızda da halledebilirdik. Çünkü şu anki öncülük verdiğim olaylar uyumak, uyumak ve uyumaktı. Bu saate kadar zaten uyuyor oluşumun hiçbir önemi yoktu. Fazla yorgundum ve bir şekilde uyurak bu yorgun halimi üstümden atmam gerekiyordu. Ve bunun için biraz daha uykuya ihtiyacım vardı sadece, o kadar. Biraz daha uyanık kalmak beni daha da yorgunlaştırmaktan başka hiçbir işe yaramazdı.

Kendimi, sinirle gözlerimi kapatıp uyuma heveslerine kaptırdığım an bizimkilerin dışarıdaki seslerini duydum. Fazla yüksek sesle konuşuyorlardı ve çimenlerin üstünden gelen tok ayak sesleri birinin bizim çadıra doğru yaklaştığının göstergesiydi.

Daha fermuarı bile açmadan açılmıştı kapı.

Buğra sayesinde. Fermuarı çekmeyi bile unutmuştu zeki varlık.

Gelen kişi beni hiç de şaşırtmamıştı. Berk'ti, bizi uyandırmayı heves meselesi haline getirmişti resmen. "Hadi uyanın !" dedi, bağırarak. Onun da yeni uyanmış olduğu gözlerindeki gökkuşağı haline gelmiş halkalardan, uyuşukluğundan ve ses tonundan belli oluyordu. Bağırışı da pek yüksek tonda olmamıştı zaten, yarı uyanık bir tipte olduğu için sesi de kendisi gibi uyuşuk bir tonda çıkıyordu.

Tuğba "Beni rahat bırakın !" diye çemkirerek uyuma pozisyonunu değiştirirken, ben ise gözlerimi Berk'in üstüne dikmekle meşguldüm. ''Aklından zorun mu var senin ?''

Gözlerimi kısıp tehditkar bir ton oluşturmaya çalıştığım ifademi umursamamış olacak ki, ''Evet,'' dedi yanımıza doğru adımlar atarken.

Ve sonra aniden kendini Buğra'nın üstüne attı. "Ölüyorum kanka ! Yürüyüşe çıkacağız diye uyandırdı bu beyinsizler beni." Berk, sesindeki şikayetçi tonla isyan ederken Buğra ise onu üstünden atmayla uğraşıyordu. Bildiğiniz tamamen atmıştı kendini Buğra'nın üstüne.

Ben orada gülmemek için kendimle boğuşurken, Tuğba da uykusundan sıyrılmışa benziyordu. Kalkar kalkmaz yaptığı ilk ve tek şey ise ; yıllardır bir an olsun yanından ayırmadığı, onda bu kadar ne bulduğunu bile bilmediğim yastığı kolunun altına sıkıştırıp mızlana mızlana çadırdan çıkmak olmuştu.

Sen Gitmeden Önce.Where stories live. Discover now