-46- Karmaşık olaylar döngüsü.

94K 2.1K 278
                                    

Buğra ve benim aramda oluşan gergin hava tüm benliğini açıkça önümüze seriyordu, bunu fark eden bizimkiler de aramıza girmeye bile cesaret edememişti.

Gözlerindeki kırgın ifadeyle hiç karşılaşmamış olmayı diledim bir an.

Bir adım geriye doğru attı, "Bitti yani ?" dedi sorgularcasına. "Bitti ?"

Omuzlarımı dikleştirdim, onun karşısında durup ona inat etmek hiç bu kadar zor olmamıştı sanırım.

Ama cevap vermektense çekip gitmeyi tercih ederdim ; ona bir şeyleri açıklamak zorunda değildim, aynı onun yaptığı gibi.

Ve öyle yaptım. Tüm sinirimi ayaklarıma yönlendirerek barın çıkış kapısına doğru adımlar attım.

Arkama dönüp bakma gereği duymadım, zaten arkamdan geldiği falan da yoktu.

Barın bunaltıcı havasının etkisinden çıkıp temiz havayla buluşunca derin bir nefes aldım, nefes almakta bile zorlanma durumunu yaşıyordum şu an.

Benim oradan çıkmamın ardından kapının açılıp kapanma sesini duymuştum, ama oradan çıkanın Buğra olmadığına emindim.

Çünkü Buğra, bitti denilen hiçbir şeyi üstelemezdi. O son hamlesini "Bana güvenmeyi deneyebilir misin ?" diyerek oynamıştı zaten, bizim kaderimizi belirleyen cümle oydu.

Ve ben, hayır demeyi tercih etmiştim.

Kararımdan dönmeyeceğimi biliyordu, çünkü beni iyi tanıyordu. Bu yüzden boş ümitlere kapılmanın alemi yoktu.

"Hazal ?" diye seslendi Onur. Aramızda biraz mesafe vardı ama her saniye bu mesafe biraz daha açılıyordu.

Cevap vermedim ve adımlarımı hızlandırıp yürümeye devam ettim, kimseyle konuşacak halim yoktu. Ve kimse kategorisine Onur bile dahildi.

Bir saniye önce, Onur'la aramdaki mesafeyi daha da açtığımı zannederken; bir saniye sonra kendimi Onur'un kollarının arasında bulmuştum.

Direncini kaybetmiş olan bedenim, Onur'un beni kendine doğru çevirmesine direkt olarak yanıt vermişti ve bu da, ona koala gibi yapışmış olduğum gerçeğini yeterince açıklıyordu.

Akmaması için direttiğim gözyaşlarım görüşümü bulanıklaştırırken ayakta kalmak için çabaladım, eğer Onur da beni sıkıca sarmış olmasaydı ayakta durmam imkansızdı.

Ellerimle tişörtünü tuttum ve başımı yan gelecek şekilde yasladım göğsüne.

Nefeslerim düzensizleşip nefes almak bile zor hale gelince, durmaksızın akan gözyaşlarım girdi devreye.

Ağlamak rahatlatıcıydı.

Aslında... Tamamiyle yalan bir cümleydi bu.

Ve göğsüne yaslanıp ağladığım kişi yeniden Buğra oluncaya dek bu söz yalan olduğu geçerliliğini yitirmeyecekti.

"Hazal," dedi sakinleştirici etkisi bulunan bir ses tonuyla. "Sakin ol."

Cevap vermedim, veremedim; çünkü ağlama sonrası gelen hıçkırıklar ve nefes daralmalarıyla uğraşıyordum.

Nefeslerimi kontrol altına alabildiğim ve ağlamamı tamamiyle durdurabildiğim an, kendimi hem en güçlü hem de en narin hissettiğim zaman dilimiydi.

Ellerimi sıkıca tuttuğum tişortünden bir saniye bile ayırmadan "Gidelim," diye mırıldandım Onur'a. Mırıldanmıştım çünkü yüksek sesle konuşabilecek kadar iyi hissetmiyordum kendimi. "Lütfen."

Elini saçlarımda narince gezdirdikten hemen sonra, başımın tam tepesine bastırdı dudaklarını. Ve iliklerime kadar hissettirecek bir şekilde öptü.

Sen Gitmeden Önce.Where stories live. Discover now