-31- "Lades yapalım mı ?"

133K 2.7K 111
                                    

UZUN ZAMAN SONRA MERHABAAAA TEY TEY TEY :ddd

SGÖ yazmayı özlemişim yea.

Son sınav haftamız da 2 hafta sonra başlayacağına göre.... 'O zamana kadar sık sık yeni bölümlere hazır olun millet !' deyip sizi yeni bölümle baş başa bırakıyorum gnçlr.

"Hadi ama ablacım, şimdi gitmem gerek."

"Ama daha yeni gelmiştin !" dedi sitem dolu sesiyle.

"Seni sık sık arayacağım, söz."

Minik ellerini, gözünden düşen damlaları silmede kullandı. "Aramazsan küserim ama ?"

"Söz verdim," deyip yanağına kocaman, sulu bir öpücük kondurdum.

"Vakumlama ya şöyle !" derken bir yandan da öptüğüm yeri elinin tersiyle silmekle meşguldü. Biraz önce gözyaşlarını silerken, şimdi ise benim öptüğüm yeri siliyordu.

Beste'nin yüzünde o her zamanki gülümsemeyi görünce içim rahat bir şekilde, tam yanında duran annesine de uzaktan "Kendine iyi bak." deyip Buğra'ya döndüm. Sonra da diğerlerine çevirdim bakışlarımı. Hepsi otobüsün önünde dizilmiş, vedalaşmamı bekliyorlardı. Zaten vedalaşacak pek kişi olmadığı için pek de uzun sürmemişti. Babam işi nedeniyle gelememişti ama en yakın zamanda İstanbul'a uğrayacağını belirtmişti. "Beni önemsemiyorsun," triplerine girip, daha yeni yeni düzelmeye başlayan baba-kız ilişkimizi bozmak istemediğim için uysal kız havalarında "Sorun değil." diyerek geçiştirmiştim olayı.

"Hadi gidelim." deyip otobüse ilk adımımı atarken aklımdaki düşünceleri de geride bırakmıştım. Yeni bir hayata başlıyor gibiydim.

Ebeveyn baskısı : Yok.

Berbat bir lise ortamı : Yok.

Depresyon havası : Kesinlikle yok.

Yeni ev, yeni şehir, yeni okul ve eski arkadaşlar. Bu tablodan mutluydum. Güzel olacağına emindim, fazlasıyla hem de.

Yattığım yatakta biraz daha yayıldım ve en rahat olduğum pozisyonu bulmaya çalıştım. İstanbul'a ilk ayak basışımızın üstünden en fazla 1 saat geçmişti ama ben direkt olarak otele, Buğra'nın odasına, gelip kendimi yatağa atma eyleminde bulunmuştum. Bu kadar uzun süren otobüs yolculuklarının bana pek iyi geldiği söylenemezdi. Aslında, arkamız Kaan, Arya ; önümüz ise Berk, Selin, Onur ve Ezgi ile dolu olunca normal bir yolculuk geçirdiğimiz de söylenemezdi. Her anımız kahkahalarla doluydu, kalan küçük zaman diliminde ise kulaklığımı takıp kısa bir uyku çekmiştim.

Sandalyede sinirli bir şekilde, çatık kaşlarıyla oturan Buğra'ya aldırmamaya çalışarak telefonumu komidinin üstünden aldım ve öylesine karıştırdım. Bakışlarım telefonun üstündeydi ama telefon ekranını görmüyordum resmen. Telefonla uğraşmamın tek sebebi Buğra'nın dikkatini biraz da olsa kendime çekmekti ama o benim olduğum tarafa bakmıyordu bile. Eliyle yüzünü sıvazladıktan sonra oturduğu sandalyeden kalkıp yatağın yanına geldi.

Biraz önce dediğim şeylere daha yeni yeni tepki göstermeye başlıyordu. "Bunu düşünmen bile fazlasıyla saçma !" diyerek sesini yükseltti. "Buna ölsem de izin vermem."

"Başım ağrıyor," dedikten hemen sonra telefonu tekrardan eski yerine bıraktım. Dikkatini çekmeme gerek kalmamıştı, zaten kendisi gelmişti yanıma. "Biraz sessiz konuş. Başımdaki tüm hücreler bana savaş açmış gibi hissediyorum."

"Sen de benim sinirlerimi tavana çıkartıyorsun, ben senin kadar mızmızlanıyor muyum ?"

Dediğini umursamayıp "Ağrı konusunda çok ciddiydim." dedim. Konuşmak bile başımdaki ağrıyı daha da şiddetlendiriyordu.

Sen Gitmeden Önce.حيث تعيش القصص. اكتشف الآن