-41- İyileşme süreci.

106K 2.1K 166
                                    

41 kere maşallah deyip sizi yeni bölümle baş başa bırakıyorum. 41. bölümdeyiz ya hani :ddd Neyse, iyi okumalar ^.^

Hazal'dan, 

Buğra'nın babasına karşı sarf ettiği sözlerden daha şok edici olan olay, tüm bu tartışmanın üstünden tam olarak 1 gün sonra gerçekleşmişti. 

Kaan, riskli zamanı atlatmıştı. 

Doktorların tam 24 saat boyunca sık sık gerçekleştirdikleri kontroller, Kaan'ın durumunun iyiye gittiğini temsil ediyordu. Yani... iyileşiyordu. 4. günün sonunda artık yoğun bakımda da değildi, yoğun bakımlık bir şeyi de kalmamıştı zaten. Normal odaya almışlardı onu ve bu, hepimizin yüreğine su serpmişcesine rahatlatmıştı bizi.

Her geçen saat bize biraz daha umut, biraz daha coşku ve fazlasıyla Kaan katmaya başlıyordu. 

Kaan'ın odasına ilk ayak basışımız, Kaan'ın odaya alınmasının 2. günü gerçekleşmişti. Odaya bile sık sık girmemize izin vermiyorlardı doktorlar, gerekli birkaç şeyi hallettiklerinden emin olduktan saatler sonra ancak yanına gitmeye iznimiz olmuştu. Annesi, babası ve ablasıydı odaya ilk giren kişiler, Buğra onlarla birlikte gitmemişti Kaan'ın yanına. Çünkü o ufak çaplı tartışmadan ve tüm o alaycı sözlerden sonra ne Buğra babasına karşı tek bir kelime etmişti, ne de babası ona. İki taraf da sessizliğin derin çukuruna gömülmüş gibiydi. 

Ailesi odadan çıkar çıkmaz, grupça damlamıştık içeriye. Kaan'ın yüzünde her zamankinden daha farklı bir şeyler vardı... Alaycı ifadesi bulaşmamıştı yüz çizgilerine, sadece ve sadece şirin bir çocuğun gülümsemesiydi yüzündeki.

Odasına damladığımız ilk an, birisini gördüğüme en çok sevindiğim andı. Öyle bir duygu patlamasıydı ki bu ; onu gördüğümde kahkahalar atmam gerekirken birkaç damla gözyaşı atmıştı kendini, gözlerimden aşağı.

Sırtını arkasındaki yatağın başlığına dayamış, kollarını üstündeki beyaz yorgan tarzındaki örtünün üstünde birleştirmişti. Saçları fazlasıyla dağılmıştı, ki saçlarının görüntüsünü görseydi kesinlikle delirirdi, biliyorum. Gözlerinin altındaki halkalar, ne kadar yorgun olduğunu vurguluyordu. Yüzündeki ufak tefek çizgiler ise... Yaşadığı kazayı.

Sevinç çığlıklarımız ve birbirimize şakalarla dolu hakaretler edişimiz Kaan'ın ''Başım ağrıdı,'' diye sızlanmasına kadardı, bundan sonrasını Kaan'a yönelik ''İyi misin, bir şeyin var mı ?''  gibi sorular devralmıştı.

"Sussanız yeter,"

Öyle değişik bir kişiliğe sahipti ki Kaan, yattığı hasta yatağından bile bizi kontrol etme çabalarına girebiliyordu. Ve başarıyordu da. 

Tam da hepimizin sustuğu anda Berk, elindeki fotoğraf makinesini bize doğru sallayıp sinsi sırıtışlarla Kaan'ın başucuna ilerledi. Fotoğrafları gösterecekti sanırım. 

Ve tahmin ettiğim şey gerçekleşti, eski fotoğrafları gösterdi. Kaan'ın kahkaha atışı, hepimizin yüzünde kocaman bir gülümseme oluşmasına yol açmıştı. Küçük çaplı kahkahasından sonra elini karnının üstüne koyup nefeslerini düzenlemeye çalışması bile bu durumu bozamamıştı hatta. 

Hepimiz Kaan'ın başına toplandık, bakışlarımızı sabitlediğimiz yer ise belliydi : Berk'in elindeki fotoğraf makinesi. 

Her resim, en salak anlarımızı yansıtıyordu. Benim doğum günümdeki fotoğraflarla başladık ilk önce ; konfetilerin patladığı andaki yüz ifadem - ki bu fotoğraf kesinlikle en salak fotoğrafımdı -, bizim meydanda oturmamız, bardaki fotoğraflar ve bar çıkışı çekilen fotoğraflar gözler önüne serilirken gülümsememi engelleyememiştim. 

Sen Gitmeden Önce.Where stories live. Discover now