-24- "Evinin önünde."

145K 3.5K 89
                                    

Beklentilerinizi karşılayacak bir bölüm olduğundan emin değilim ama iyi okumalaaar !

''Sakın bana İzmir'e geleceğini söyleme.'' dedi Hazal, onaylamamazlık ifadesiyle birlikte. 

''Geleceğimi söylemedim zaten,'' diye cevap verdim. Ses tonumda umursamaz ve alaycı bir ifade gizliydi. ''Geldim bile.''

"Ciddi olamazsın," Şaşırdığı belliydi. Yüzünü göremesem bile şu anda gözlerini pörtletmiş ve iki kaşının da havaya kalkmış olduğunu biliyordum. Hazal'ın tipik şaşırma ifadesiydi bu, asla değişmezdi. "Neredesin peki ?"

"Ihmm," dedim, boğazımı temizleyerek. "Evinin önünde."

"Ne ?!" diyerek bir çığlık attıktan sonra homurdanarak bir küfür mırıldandı. Fazla bağırdığının daha sonradan farkına varmıştı. Sırıtarak kapıdan geriye doğru bir adım attım. Sonra bir daha, bir daha derken yaklaşık 5-6 adım geri gitmiştim. Kafamı yukarı doğru kaldırdım ve "Bu pencerelerden hangisi senin ? Bir şekilde tırmanabilirim." dedim, bakışlarımı pencerelerde dolaştırırken. Çoğu odadaki ışık açık olduğu için ışık olan pencereleri görebiliyordum, her pencerede farklı perde vardı. Siyah, kırmızı, pembe, mavi... Büyük ihtimalle mavi olanıydı. Çünkü en sevdiği renk oydu. "Mavi perdeli olan senin odan mı ?" derken kapının hızlıca açıldığını fark ettim, sonra da bana doğru koşan Hazal'ı. Telefonu kapatıp hızla cebime tıkıştırdım. Yanıma ulaştığı gibi birden boynuma atladı. Kolları boynumun etrafına, bacakları ise belime sarılı bir durumdaydık şu anda. Ve ben de kollarımla, onun düşmesini engelleyecek şekilde tutuyordum onu. Ellerini belimden ayırdı ve yüzümü iki elinin arasına aldı. Dudaklarıyla dudaklarımı buluşturmadan önce "Seni özledim." gibisinden bir şeyler mırıldanmıştı ama tam olarak dinlediğim söylenemezdi. Alt dudağını hafifçe dişlerimin arasına alırken ağzından kaçan iniltiyi duyabilmiştim. İleri doğru adımlar attım ve Hazal'ın sırtı duvarla temas edince duraksadım. Hala öpüşüyorduk ve Hazal'ın daha fazla nefessiz kalamayacağını biliyordum. Dudaklarımda yarım bir gülüş belirirken elimi belinden, dudaklarımı dudaklarından çektim ve yüzünün önüne düşen bir tutam saçı geriye doğru ittirdim nazikçe. Kızaran dudaklarıyla burnumun ucuna bir öpücük kondurdu, bu hareketini yüzünden yüzümü buruşturdum. Burnuma öpücük kondurulmasından huylanırdım. Hazal ise bunu fark ettiğinde kocaman sırıtışla tekrardan bir öpücük daha kondurdu burnuma.

"Yapma Hazal, nefret ederim." dedim mızıkçı küçük çocuklar gibi.

"Umurumda değil," dedikten sonra bir daha öptü. Ah, bu kız cidden beni bir gün çıldırtacaktı. Elimi burnumun önüne siper ettim ve "Sana hala sinirliyim." dedim somurtarak. Dudaklarını büzdü ve "Neden ama ?" diye sordu. Neden olduğunu bal gibi biliyordu ama bilmemezlikten geliyordu. Geriye doğru bir adım atmamla belimdeki bacakları serbest kalmıştı. Ellerimle koltuk altlarından tuttum ve onu yere bıraktım. Bu sefer somurtan taraf oydu. 

"Asıl ben sana sinirliyim. Niye aramalarıma cevap vermedin ?" dedi sorgulayıcı bir tavırla. Sevimlilikten tamamen uzak, alaycı bir kahkaha attım ve "Ne yapmamı bekliyordun Hazal ? Bana haber vermeden gittin. Giderken tek yaptığın şey ise not bırakmak. Beni uyandırmaya bile tenezzül etmedin. Ama nedense Kaan'a haber vermişsin. Hadi onu siktir et, neden Doruğun bile haberi var ama benim yok ? Düşünmeye ve biraz kafa dağıtmaya ihtiyacım vardı." dedim sinirli bir tavırla.

Yüzündeki somurtma sinirli ifadeye dönüşürken yüzüme bakarak konuşmaya başladı. "Asıl sen ne yapmamı bekliyordun ? Kaan ve Doruğa söyledim çünkü onların gitmem açısından bir sorun çıkarmayacağı biliyordum. Ama sana söyleseydim bana 'Gitme.' diyecektin. Ve sen öyle gözlerimin içine baka baka onu söylerken ben her şeyi bırakıp yine senin yanında duracaktım." Sağ omzumu geriye doğru ittirdi. Bir anlık sarsıntıdan sonra tekrardan dengemi bulmam zor olmamıştı. "Çünkü sen benim zaafımsın aptal." dedi sesini biraz daha yükselterek.

Sen Gitmeden Önce.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin