-13- Tüm dileklerimde o vardı.

146K 3.5K 43
                                    

Bu bölüm biraz - hatta fazla şekilde biraz - kısa oldu ama geçiş bölümü sayalım bunu.

''Sürpriiiiz ! Doğum günün kutlu olsuuuun !'' diye bağırdı hepsi bir anda, bazı harfleri uzatarak. İşte o anda ağlayasım geldi. Ama ağlamadım. Doğum günümdü ve bana sürpriz yapmışlardı. Mutlu olmam gerekirdi, değil mi ? Şu anda tek yaptığım kocaman bir sırıtmayla onlara  doğru bakmaktı. Ne diyeceğimi bile şaşırmıştım. Önümden çekilip, yan tarafa doğru çekildiler. Ve işte o zaman arkalarındaki üstünde pasta, kurabiye, cipsler ve kolalarla dolu olan masayı gördüm. Yanıma gelip, beni çekiştirdiler ve pastanın yanına götürdüler. Kare şeklinde bir pastaydı. Buraya kadar her şey normaldi, evet. Beni şaşırtan şey ise pastanın üstündeki fotoğraftı. Benim fotoğrafım. Kaykay sürmeye çalışırken çekmişlerdi. Fotoğrafımı çektiklerinden haberim bile yoktu. Tam düşeceğim sırada yakalanmış bir pozdu. Düşeceğimi bildiğime rağmen kahkaha atıyordum.

''Buğraaa ! Tut beni, düşeceğim !'' dedim, kahkaha atarak.

Ve sonra tahminimde yanılmadığımı fark ettim. Popo üstü yere çakıldım. Ve yine kaykay ileriye fırlamıştı. Yine de kahkahamı eksik etmiyordum. Ağır bir düşüştü ama hiçbir tarafımda kırık olmadığından emindim. Sadece birazcık popom acıyordu, o kadar. Geride durup benim kaykay sürmeye çalışmamı izleyen Buğra yanıma geldi. İlk defa Berk yanımızda değildi. Benim kaykay sürüşlerimi izlemekten daha eğlenceli bir iş bulmuştu sanırım.

Ellerini diz kapaklarına yerleştirip bana doğru eğildi. ''İyi misin ?'' Gözlerinden endişeli olduğu belli oluyordu. "İlk defa bu kadar kötü düştün."

Kahkahayı kesip ciddi bir ifade takındım. Gözlerimizin içine bakıyorduk. Ama sonra yine kendimi tutamayıp gülmeye başladım. "Benim için bu kadar endişelenmene gerek yok. Ölmedim, merak etme." dedikten sonra kahkaha atmayı bıraktım ve beni tutması için elimi kaldırdım. Elini uzattı ve elimi tutup beni ayağa kaldırdı. Bu olay kadar kısa bir sürede gerçekleşmişti ki elinin sıcaklığını bile hissedemedim. Salak. Elimi biraz daha uzun süre tutsaydın ya.

"Ah !" dedim popomun acısıyla tökezleyerek. Bu arada, popomun çok fena acıdığını söylemiş miydim ? Hemde çok fena acıyordu. Sızlıyordu resmen.

"Aptalın tekisin. Kendine dikkat etmeyi bile beceremiyorsun." deyip beni kucağına aldı. Ben daha olayın şaşkınlığı içerisindeyken o kaykayları umursamayıp ilerlemeye başladı.

''Eğer elini öyle sarkıtmaya devam edersen ufak bir sarsıntıda düşersin.'' Bunu ileriye bakarak söylemişti ama cümlesinin sonunda yine yüzünü bana döndürmüştü. Gamzesi yavaş yavaş kendini göstermeye başlamıştı. Ve o dedikten sonra aptallığımın farkına varıp kollarımı boynuna sardım.

Sırıtarak ''Bu fotoğrafı kim çekti ?'' dedim, pastanın üstündeki fotoğrafı gösterirken.

Berk şapşalı bir anda yanıma geldi ve ''Ben çektim.'' dedi her zamanki gülüşüyle. ''3 gün öncesi. Çalılıkların arkasından fotoğrafını çekiyordum."

"Ajanlık mı yaptın benim arkamdan yani ?"

"Eh, evet. Öyle de denilebilir."

"Neyse," diyerek araya girdi Buğra. "Hadi, mumları üfle."

Tam mumları üfleyecektim ki Selin'in "Dilek tutmayı unutma !" diye uyarmasından sonra dilek tutmak gelmişti aklıma. Masa yuvarlaktı ve hepimiz etrafını sarmıştık. Bir tarafımda Berk, öbür tarafımda ise Arya duruyordu. Ve tam karşımda da Buğra.

Tüm dikkatimi ne dileyeceğimi kararlaştırmaya verdim. Ne dileyeceğimi bile bilmiyordum. Ne dileyebilirdim ki ?

Pastaya doğru hafifçe eğildim ve pastanın içine girmesinler diye saçlarımı tuttum. Tam dileğim üstünde yoğunlaşıyordum ki gözüm Buğra'ya gitti bir an. Gülümsüyordu ve gamzeleri o kadar belli oluyordu ki... O an aklıma doluşan tüm dilekler Buğra ile doldu. Buğra, Buğra, Buğra. Hepsinde o vardı. Eğer biraz daha ona bakarsam pastayı falan unutup onun boynuna sarılacağımı bildiğim için hızlı bir hareketle gözlerimi ondan ayırdım ve bakışlarımı pastaya sabitledim. Pastanın üstündeki 18 tane mumu üflemeden önce dileğimi diledim. Tüm yaşadıklarımın rüya olmamasını istiyorum. Ve tüm hayatım boyunca Buğra'nın yanımda olmasını. İster arkadaş, ister sevgili. Hangi sıfatla olursa olsun onu yanımda istiyorum.

Mumları üflerken nefes darlığından ölmediğime şükrediyordum. Hey, 18 tane mum vardı orada ! Her neyse. Zihnim hala o dileğimdeydi. Cidden, hangi kafayla öyle bir şey dilemiştim ? Hayır, sarhoş falan değildim. Sadece birazcık aşk sarhoşu olmuş olabilirim. Her ne kadar günlerdir inatla ona aşık olmadığımı tekrarlayıp, kendimi kandırmaya çalışsam da artık bunun farkındaydım. Her gülüşünde, her dokunuşunda, her konuştuğunda bunun daha da farkına varıyordum. Her geçen gün ona biraz bağlandığımı hissediyordum. O... Farklıydı. Herkesten. Kendine has havası, gülümsemesi, gamzeleri... Bazen umursamaz, bazen havalı, bazen sevimli, bazen aptal, bazen serseri... Dediğim gibi, farklıydı. İlk karşılaştığımız zaman -çocukluğumuzdan bahsetmiyorum çünkü o zamana ait her şeyi net olarak hatırlamıyorum- onun farklı olduğunu biliyordum. Çünkü yanındayken ondan başka hiçbir şeyi düşünemiyordum. Doruğu bile. Yıllardır özlemini çektiğim, hayatımın aşkı sandığım adamı.. Ne kadar büyük bir aptalmışım ben ! Tek yaptığım kendimi kandırmaktı. Her gece ağlayarak yatağıma girdiğimde Doruk'tan daha iyi kimseyi bulamayacağımı düşünüyordum. Kimseye bir daha aşık olamayacağımı, hep onu seveceğimi. Oysa İstanbul'a geldiğimde her şey değişti. O odanın önünde utanmaz bir sırıtışla bana geveze diyen ve bahşiş isteyen salak değiştirdi her şeyi. Tüm düşüncelerimi. Tüm hayallerimi. Tüm geleceğimi. Kısacası o benim kaderimi değiştirdi. Aslına bakarsanız, nefret ettiğim babamın ısrarlarıyla geldiğim bu otel benim dönüm noktamdı. Kaderimin değiştiği nokta. Peki, geleceğim nasıl olacaktı ? Her gece Buğra'nın hayaliyle mi, yoksa onunla mı uyuyacaktım ?

Sen Gitmeden Önce.Where stories live. Discover now