5. Bölüm: "Şeytanın İni."

12.1K 640 154
                                    

chase atlantic - devilish

chase atlantic - devilish

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Bir odadaydım. Az önce girmiş olduğum otel odasından farklı bir şekilde gün ışığından çok kasvetli bir havası vardı. Odanın tam ortasında simsiyah yatak örtüsüyle bezenmiş bir yatak, onun çarprazında kırmızı deri bir koltuk vardı. Odanın içinde gezinmek için titreyen bacaklarımı zar zor zapdettim.

Yatağın tam karşısında benim boyumdan bile daha büyük bir tablo duruyordu. Bunu daha önce gördüğüme emindim. Tablonun altında kocaman bir şömine vardı ve içi cayır cayır yanıyordu. Şöminenin önünde kocaman bir çalışma masası duruyordu ve üzerinde tonla kağıt vardı. Sanki birisi bir hışımla bırayı dağıtmış gibiydi. Gözlerimi oradan çektim.

Tablonun iki yanında ise hayvan figürü duruyordu. Bunlar yılanın başlarıydı. Gözlerimi kısarak onlara doğru yaklaşırken yılanın gözlerinin parıldadığını fark ettiğimde, çığlık atmamak için elimi dudaklarıma çarptım ve geriye doğru sendeledim.

Yılanın gözleri, göz temasımız kesilir kesilmez söndü. Hızlıca oradan uzaklaştım, geriye adımlarken ayağımın yatağa çarpmasıyla yatağa doğru düştüğümde tavandaki aynayı fark ettim.

Ne kadar kötü göründüğümü az çok tahmin edebiliyordum ama tahmin ettiğimden de fazlaydı. Yüzüm bembeyaz kesilmişti ve şakaklarımdan terler akıyordu. Göğsüm hızlıca kalkıp iniyordu.

"Neredeyim? Nereyim ben?" diye fısıldadım. Odayı gözümle tararken yerdeki halıya takıldım. "Bu niye tanıdık geliyor ya?" diye mırıldandım kendi kendime.

Odadan çıkmalıydım.

Evet. Eğer odadan çıkarsam her şey düzelecekti. Yılanlara bakmamaya çalışarak titreyen bacaklarımla odadan çıktığımda sertçe yutkundum.

Burası..

Burası cehennem gibiydi. Akın burada mıydı? Burada ne işi vardı ve nasıl gelmişti? En önemlisi burası neresiydi diye soruyordum kendi kendime. Etraf karanlık olduğu için duvarları tuta tuta ışığın geldiği yöne doğru ilerledim.

Burası açık bir alandı.

Ve şey..çok garip kıyafetli insanlar vardı. Salonun tam ortasında kocaman bir taht vardı ve orası boştu. Kendimi bir klonun arkasına atıp sessizce onları izlemeye başladım.

Bir anda kalabalık sıra halinde dizilip başlarını eğdiler. Bir kadın, koca heybetli bir kadın onların yanından geçerek tahta oturdu. "Daha fazla sizi izlemeye maruz kalırsam hepiniz ölürsünüz." dediğinde kalabalık dağılmaya başladı ve kaçarken birbirine çarpanlar oldu.

"Sonunda." deyip derin bir nefes aldı ve beyaz elbisesinin olmayan tozlarını silkeledi. "O nerede?" diye sordu karanlık bir sesle. Yanında hizmetçi olduğunu tahmin ettiğim adam önünde eğilerek "Bugün gecikti, nerede olduğunu bilmiyorum efendim." dedi.

Kadın derin bir nefes aldı. "Zamanımız azalıyor." dedi bir tarafa bakarak. Bakışını takip ettiğimde havada asılı ama sanki bir duvara monteliymiş gibi duran bir saat vardı. Saatin içindeyse bir yüzde duruyordu. Yüzde otuz beş.

Yüzde otuz beş? Anlamıyordum.

Bir adımlama sesi duydum. Oraya doğru bakmaya başladım. Bir adam, karanlığın içinden geliyordu. Son derece az öncekilerin aksine özgüvenli ve dimdikti. Onu tanımasam gözlerindeki bakışı tanırdım.

Akın, kadının önüne geldiğinde hafifçe baş selamı verdi. "Buradayım Daeve." dediğinde şaşırdığım bir şekilde kadında ayağa kalktı ve ona baş selamı verdi. "Aeron," kadın gülümsedi. "Sonunda geldin."

Aeron.

"Onlarla uğraşmak bir cehennem yönetmekten farksız." dedi Akın, donuk bir sesle. "Ama hepsi cenneti yaşadığını zannederken onları burada ağırlayacak olmak paha biçilemez değil mi?" dedi Daeve ve kıkırdadı.

"Gidip dinlenmelisin Aeron," kadın, Akın'ın karşısında durdu ve yanağını elinin tersiyle okşadı. "Planımıza gittikçe yaklaşıyoruz."

Akın'ın yüzünde şeytani bir gülümseme oluştu. "O gün geldiğinde, kimseye acımayacağım Daeve. Karşımda kim olursa olsun." deyip bu tarafa doğru yürümeye başladığında gözlerimi kocaman açarak az önce geldiğim odaya ilerledim.

Görmediğim için duvarlara çarpa çarpa ilerlesem de odaya girer girmez emekleyerek masanın altına girdim. Oda, saniyeler içinde tekrar açıldı. Sadece ayaklarını görüyordum.

Yatağa sırt üstü yattığında bir süre duraksadı ve doğruldu. Yorganı avcunun içinde çekiştirip burnuna götürdü ve sonradan "Küçük hanım," dedi.

"Her şeye burnunuzu sokmaya çok meraklısınız değil mi?"

*

ŞEYTANIN ÇIRAĞIWhere stories live. Discover now