84. Bölüm: "Adem ve Havva bile..."

4.7K 376 294
                                    




instagram: siladhikayeleri

*


"Biraz hırpalanmış sadece, başka bir sorun yok gibi görünüyor." dedi kaşıma pansuman yapan adam ve ayağa kalktı. Bence bir tık abartmışlardı. Tamam, belki tuvalette iki adam tarafından sıkıştırılıp neredeyse dövülmüş olabilirim ama hayati tehlikem varmış gibi davranmaları can sıkıcıydı.

"Akın nerede?" diye sordum onları boş vererek. "Aman." dedi Melih alayla. "Bir dakika ayrı kalamazlar." gözlerimi devirdim. "Birisini öldürmesini istemiyorum." homurdandım. "Neden?" diye şaşırdı Melih. "Buna alışık olmalıydın."

"Nedenmiş?"

"Akın bunu sürekli yapıyormuş ya..." deyip gözlerini kısınca zorlukla gülümsemeye çalıştım. "Orası öyle." dedim elimi sallayarak. "Ama..." alnımı tuttum. "Şu an onu yanımda istiyorum." deyip olabildiğim kadar mazlum rolü yaptığımda Melih şüpheci bakışlarını geri çevirdi ve "Gelir şimdi." gelen patırtıyla yüzünü buruşturdu. "Anlaşılan işi bitmemiş."

Ayağa kalktım. "Hey! Ne yapıyorsun?" dedi Merve telaşla. "Bir gideyim ben onun yanına." diye mırıldandım. "Sen gitsen ne olacak sanki?" dedi Merve. Ne olacaktı bilmiyordum, sanki beni gördükten sonra işini gücünü(?) bırakıp bana koşacaktı.

"Olsun." dedim omuz silkerek. "Bir tekme de ben atarım belki." Melih arkamdan gelirken güldü. "Bak işte buna tamamım." beni, seslerin geldiği odanın önüne getirdikten sonra gözleriyle içeriye girmemi işaret ettim. Derin bir nefes alarak kapı kulunu aşağıya çevirdim ve içeriye ilk adımımı attım.

Gördüğüm ilk şey, iki adamın yerde neredeyse baygın bir şekilde yatıyor oluşuydu. Üzerime içki döken adamın başında, yere çömelerek oturmuş Akın onun çenesini elleri arasına almış bir şeyler söylüyordu. Kapıyı sessiz bir şekilde kapattığımda Akın'ın duraksadığını gördüm. "Burada olmamalısın." dedi Akın.

"Yine anladın." diye mırıldandım. "Benim burada olduğumu." güldüğünü işittim. "Her zaman." dedi. "Her zaman anlarım küçük hanım, kokun hiç değişmez çünkü." ardından adamın çenesini iğrenircesine savurup bıraktığında, adam başını bile tutamayacak kadar güçten düşmüş olmalı ki yere düştü. Akın ayağa kalktığında yanına gittim.

İki adamda çok kötü gözüküyorlardı. "Biraz abartmışsın." dedim yüzümü buruşturarak. "Abartmak mı?" güldü. "Daha yeni başlıyordum." bana bakmıyordu, neden bakmıyordu?

"Bana dönsene." diye fısıldadım. "Hayır." dedi net bir şekilde. "Neden?" diye sordum. Akın, hiçbir şey söylemiyordu ama bana dönmeyen adamın yüzüne bakmaya da cesaretim yoktu. Arkasından karnına doğru sarıldığımda derin bir nefes aldı ve önünde birleştirdiğim ellerimi tuttu. "Bana hiçbir şey olmadı ki." dedim çocuksu bir tavırla.

"Bu kadar hırpalama onları."

"Hırpalamak mı?" kıkırdadı. "Hırpalamadım ki." adamların yüzü hiç öyle demiyordu. Bir tanesi acıyla inlediğinde başını ona doğru öyle bir yavaşlıkla çevirdi ki, adam gözlerini sıkıca yumarak eliyle dudaklarını kapadı.

"Bundan zevk alıyorsun değil mi?"

"Birilerine ceza vermek benim görevim küçük hanım." dedi göğsünü şişirerek. "Ama hiç bu kadar eğlenmemiştim." daha sıkı sarıldım. "Biraz daha ceza verirsen yüzleri tanınmayacak." dediğimde "Ne önemi var ki?" diye sordu. "Buradan çıkabilecekler mi sanıyorsun?" kaşlarımı çattım. Geri çekilmek istediğimde ellerimi daha çok sıkarak engelledi beni.

"Ne?" sinirle güldüm. "Onları öldürecek misin?"

"Neden olmasın?"

"Saçmalama Akın." dedim sert bir biçimde. "Hem bak, geçti bile alnımın acısı." bana dönmesi için hareketlendiğimde, hareketlerimi kısıtladı. Neden inatla yüzüme dönmüyordu anlamıyordum.

ŞEYTANIN ÇIRAĞIWhere stories live. Discover now