40. Bölüm: "Dudağın, dudağımın altında."

7.6K 414 81
                                    


IYI GECELER COK OPTUM MUAHH💘

"Söylesene." dedi kahvesinden bir yudum alarak. Dediğine göre sadece bu filtre kahvenin tadını beğenmişti ve sürekli bundan içiyordu. Bende kendime karamel latte almıştım, kesinlikle bunu içmeyi seviyordum.

Oradan çıkar çıkmaz uzun bir yolculuk yapmış ve akşamın dokuzu gibi şehirde olmuştuk. Oradan ayrılırken insanların garip garip bakışlarına maruz kalmıştık elbette. Anlaşılan yabancılara karşı sevecen değillerdi.

"Neyi?" derken pipetimden gürültülü bir yudum aldı. Yüzünü buruşturup "Bir tane daha söyleyeyim dibindekini sıyırmaya çalışma." diye homurdandı. Hızlıca başımı sallayarak kabul ettim.

"Orada bana güzel ayak uydurdun." gözlerimin parladığına emindim. "Uydurdum değil mi?" güldü. "Uydurdun, endişelenme ama asıl benim merak ettiğim bunları nereden biliyordun?" diye sorduğunda kısaca ona olan biteni anlattım.

"Sana bu işin sonunda arzunu gerçekleştireceğimizi söylemiştik." dedi. "Neden hala bununla uğraşıyorsun?" omzumu silktim. "Ne kadar erken çıkarsa o kadar iyi." dedim. "Hayatı tehlikede olabilir."

"Onlar tehlikeli." dedi. "Ben yanında olmadığım sürece Alaska'ya bir daha gitme." gideceğimi biliyordum ama şimdi bunu desem eminim, uzun bir nutuk çekecekti. Kısaca "Tamam." dediğimde emin olamamıştı.

Ben bile kendimden emin değildim, anlıyordum onu.

"Çok acı değil mi?" deyip kahveyi işaret ettim. "Çok tatlı değil mi?" benimkini gösterdi. "Tatlı her şey daha güzeldir."

"Ben tercih etmem." gözlerimi devirdim. "Tamam sen tehlikesin, tamam sen tehlikenin içinden geldin, herkes senden korksun..." boş boş baktı. "Mimik oynamadı."

"Umrumda değil." güldü ama sinirden olduğu belliydi. "Çenen fazla açılmış senin." bir avcumu çeneme yerleştirdim ve gözlerimi kırpıştırarak "Kapatmak ister misin?" diye sordum ince ses tonumla.

"Ezilir." dedi dudaklarıma bakarak. "Ne?" sırıttı. "Dudakların diyorum," alt dudağını ıslattı. "Dudaklarımın altında ezilir."

Arkama yaslandım ve garsonun yeniden getirdiği kahvemden bir yudum aldım. "Çok terbiyesizsin." dedim sahte bir tavırla. Benim gibi arkasına yaslandı. "Sende fazla cüretkar." omzumu silktim.

"Ben herkese karşı böyleyim, kişisel algılama lütfen." tek kaşını kaldırdı. "Herkese karşı mı?" bir süre düşündü. "Ona karşı bile mi?" kaşlarımı çattım. "O mu?" diye sordum. "O kim?"

"Arda mıydı Acar mıyd-" sözünü kestim. "Ata'dan mı bahsediyorsun?"

"Her neyse işte." diye geçiştirdi. "Yok." dedim. "O bir istisna. Onunla yalandan da flört edecek kadar katlanamıyorum." kahve bardağını masaya bıraktı. "Bana da tahammül edememeni isterdim." dudaklarımı büzdüm.

"Az önce bana karşılık veren sendin ama?" diye kendimden emin bir ifadeyle sorduğumda bana doğru yaklaştı. "İstisna olmayı tercih ederdim." dedi. "Herkesin olduğu yerde işim yok. Yani..." biraz daha yaklaştığında sıcak nefesini hissediyordum.

Sertçe yutkundum. Az sonra bayılıp kalmaktan endişe etmeye başlamıştım ama iyiydim. Kesinlikle iyiydim.

"Hala aynı düşünüyorum. Dudakların, dudaklarımın altında ezilebilir. Bunda bir sakınca yok." sol gözünü kırpıp gerisin geriye yaslandığında düzensizleşen nefeslerime rağmen derin bir nefes aldım ve kuruyan dudaklarımı ıslattım.

"Ne bu?" diye sordum. "Kıskançlık mı? Hiçbir şey hissedemediğini söylemiştin." diyerek meydan okudum.

"Hissetmiyorum zaten." dedi. "Ben iyi bir oyuncuyum."

Tebessümüm soldu. Gerçek değildi, benimle bir kedinin fareyle oynadığı gibi oynuyor, tuzağa düştüğümü gördüğünde ise yanımda alay etmeden duramıyordu.

"Bazen şeytan olduğunu unutuyorum." dedim. "Neden?" diye sordu. "Sadece şeytan mı birilerini kandırır? Sen kandırmıyor musun yoksa? Oysa saatler öncesinde-" sözünü kestim.

"Tamam." dedim. "Bende sütten çıkma ak kaşık olduğumu söylemiyorum zaten." gülümsedi. "Güzel." kahvesinin dibini getirdiğinde "Yarın bir daha o ajansa uğramak istemiyorum." diye başladı ve garsonu çağırdı.

"Sana sabaha karşı mesaj atacağım. O zaman yanıma gelmeni istiyorum, plan biri tamamladık sayılır. Sıra ikincisinde." dediğinde nereye diye sormadım çünkü cevaplamayacağını bilecek kadar tanıyordum artık onu.

"Tamam." dedim o hesabı ödediğinde. Beraber masadan kalkıp arabasına bindik. Beni evime kadar getirdikten sonra birbirimize bir hoşça kal bile demeden vedalaştık.

ŞEYTANIN ÇIRAĞIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin