otuz dört : move on

3.8K 339 102
                                    

 Sırama geçip yerleştirdiğimden beri, arkamdan dedikodu yapanlarla da, benimle konuşmaya gelen Kwon ve Jimin'e de yüz vermiyordum.  Hiç biriyle konuşmak istemiyordum, normal bir şekilde kendimi bir arabanın önüne atmak istiyordum.

 Gerçekten...vazgeçmişti.

 Benden, hayır hayır, bizden vazgeçmişti. Şuna bakın! Onun umurunda değildim.

 Bende umursamamak istesem de mümkün olmayan bu şey, beni salaklığa sürüklüyordu. Aşk, bir daha aşık olmayacağım. İstesem de olmam gerçi, Yoongi'nin aşkı beni hiç bırakmayacakmış gibi duruyordu.

 Beni sevdiğini düşünmüştüm aslında. Demek rol yapmada gayet iyiymiş. Kalp kırmakta da harika, kendine zarar vermekte de.

 Bileğini kesmesinin sebebine, pişman olduğu için demek istiyordum ancak onun bana karşı olan davranışları beni sevmediğine yönlendiriyordu beni. Annesi fazla tatlı biriydi, oğlu nasıl böyle olabilmişti ki ?

Anladığım insanlarla oynamayı çok seviyorusun Min Yoongi. Ben de sana aşık olmayı çok seviyorum ama. 

 Kafamı sırama koydum ve son dersin hocası geldi. Ders Kore dili ve edebiyatı'ydı. Bu dersi de sevmezdim. Yazarlar filan. 

"Çocuklar bugün kütüphaneye ineceğiz. Kitap okumadık uzun zamandır." dediğinde herkesin sessizce inmesini de eklemişti. Herkes yavaşça merdivenlerden kütüphaneye iniyorduk. Kütüphanede başka bir sınıf daha olduğundan kütüphane kalabalıktı ancak geniş bir kütüphane olduğu için hepimiz rahatça yerleşebiliyorduk. 

 Elindeki kitabı ile son derece elit gözüken Yoongi'ye ilişti gözüm. Gerçek o bu muydu ?

 Neden çelişki de kalıyordum ? Bana o kadar açıklama yapıyordu ancak ertesi günü yüzüme bakmıyordu. Beni tanımamazlıktan geliyordu neredeyse. Sadece ona bir şey söylemedim diye böyle yapıyordu. Yani bir kere olsun ağzımı açmadım diye böyle kalmıştım.

 Beni gören Jimin bana el salladığında ona hiç bir şey demedim. Sandalyesinden kalkmıştı ki yanıma başka birinin oturması ile yeniden oturdu. Yanıma Kwon oturmuştu. Buradan kurtulmak istiyordum. Kwon'la filan yanyana oturmak istemiyordum.

 Bence bir bahane bulup sınıfa gidebilirdim. Ama gitsem de ne kadar uzun süre orada kalabilirdim ki ? Ne diyeecektim öğretmene, sınıfta uyuyacağım, falan mı ?

 O yüzden elimdeki saçma kitabı açarak sayfalarda öylesine göz gezdirdim.

 Ama bir paragraf vardı ki son derece dikkat çekiciydi.

'Genç kız istememişti böyle olmasını. Bilinmeyen o duygunun içerisindeydi. Tarif edilemeyen, çok çelişkili olan o duygunun içerisindeydi ve düşünceleri arasında boğuluyordu. Kurtulamıyordu. Her şeyin farkına, elindekini kaybedince vardı ve uğraşmadan öylece bekledi, ağladı. Kaybettiğinin değerini sonradan anlamıştı.  Beklemesi sonucu eline geçen ömür boyu yalnızlık, üzüntü ve göz yaşı oldu, genç kızın.'

 Adeta durumumu anlatan paragrafa bakarak gülümsedim. Bana 'harekete geç, böyle kalırsan eline bir şey geçmeyecek!' diye haykırıyordu. Ben neye karar verdim ?

Harekete geçmeye.

 Şu an yapabileceğim en etkili şey, Jimin'den Yoongi'nin numarasını almaktı. Basitten önce mesaj atsam, etkili olur muydu ?

 Ayağa kalkarak Jimin'in yanıına ilerledim. Beni görünce ayağa kalktı ve o da bana ilerledi. "Bana Yoongi'nin numarasını verir misin ?"

"Telefonun yanındaysa vereyim." Cebimdeki telefonu ona uzattım. Numarayı tuşlar minettarlıkla mırıldandım. "Çok sağol." Telefonu uzatırken boştaki eliyle de saçımı karıştırdı. "Ne demek." Ben yerime ilerlerken kakaotalktan hesabı açtım.

sound || min yoongiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin