elli iki : going bad

3K 291 85
                                    

"Ne saçmalıyorsun Yoongi?" Sinirle elini saçlarının arasından geçirdi. "Şimdi de bilmemezlikten mi geliyorsun? Boşversene, bir kaşarın arkadaşından ne beklediysem, ne diye aşık olduysam!"

"Söz vermiştik!" diye bağırdım o çıkışa ilerlerken. Aniden durdu. Derince nefes aldığını inip kalkan sırtından anladım. "Başkalarının dediklerine sorgulamadan inanmayacaktık!" Umursamazlığını sürdürerek basıp gittiğinden arkasından bağırdım. "Ya Yoongi!"

 Hızla kapıya koşmaya başlamıştım ki arkamdaki Kwon dedikleri ile yere çakılmamı sağladı. "Senden asla vazgeçmeyeceğimi söylemiştim."

"N-ne?" Sesli, cadı gibi bir kahkaha attı. "Sana söylemiştim. Senden vazgeçmeyeceğimi." Sırıttım. 

"Cidden şaka gibisin... Bu işin senden çıktığını duyduğuma göre işim kolay-"

"Bütün okul. Bütün okul sana karşı. Maç başlasın HyeRim."

(...)

 Yerleri paspaslarken gözyaşlarım benden ayrılmıyor, beni yalnız bırakmıyorlardı. Şu durumda sığınacak, yardım isteyecek birini arıyordum...aklıma Yoongi ve annemden başkası gelmiyordu ancak olayı annemle paylaşmam Kwon'a karşı ezikliğimi gösterirdi. Yoong,'ye sığınmak da şu durum içinde oldukça imkansızdı, zaten olay Yoongi ile alakalıydı.

 Paspasla işim bittiği için yerine bıraktım ve kendi bedenimi yeni temizlediğim yerlere attım. Saati halen bilmiyordum, hava kararmış mıydı, ondan da bir haberdim çünkü Kwon'la olan son konuşmamızdan bu yana buradan hiç çıkmamıştım. İçerideki havayla kendimi boğmak istemiştim belki de.

 Biliyor musunuz, bu gece gerçekten bara gidip içmek istiyordum. Ama sadece içmek. Ağlamadan, duygusuzca, sojudan yudumlamak... 

Anlık kafam dağılsın istiyordum, bir kendime geleyim ya de tanımadığım bir kaç kişiye içimdekileri bağıra bağıra söylemek istiyordum. Belki bara gitmem insanların beni bir sürtük olarak görmesini daha da kolaylaştırırdı ancak ben oraya öyle işler yapmak için gitmiyordum, acımı hafifletmek için gidiyordum.

 Yattığım yerde gözyaşlarımı elimin tersiyle sildim ve içeriye başka bir basketbol takımının girmesi ile ayağa fırladım. Okul eteğimi düzelttim, dağınık saçlarımı elimle rastgele taradım.

 Sarı formalı insanların girdiği kapının ardından havanın  kararmış olduğunu görmüştüm. En başlarında duran çocuğa endişe ile sordum.

"Saat kaç acaba?"

"8:30." Bu kadar geç olmuş muydu? Daha özür mektubunu yazmamıştım. "Teşekkür ederim."

Adımlarımı hızlandırarak spor salonundan çıktım. Bir kaç adım atmıştım ki arka bahçeye ilerleyen sarı bir kafa görmemle bağırdım. "Min Yoongi!" Bana cevap veremeden adımlarını aşırı derecede hızlandırmış, aniden gözden kaybolmuştu.

"Yoongi..." diye tekrarladım ancak sesim neredeyse hiç çıkmamıştı. Şu an berbat hissediyordum. Boşlukta ağzını açıp da hiç ses çıkaramayan biri gibiydim.

(...)

 Rehberlik odasına girdiğimde odada hiç kimse yoktu ancak beyaz masanın üstünde tükenmez bir kalem ve boş bir A4 vardı. Bu da "otur mektubunu yaz" demenin sessiz yoluydu sanırım. Sandalyeyi gıcırdatarak çektim ve oturdum. Tükenmez kalemin kapağını açtım ve kağıdın üstüne, ortasına yazdım.

"Özür Mektubu"

 Ne yazmam gerektiğini bilmiyordum. Ne için özür dilemeliydim ? Ne için kendimi affettirmeliydim?

"Sevgili öğretmenlerim, ne için özür dilemem gerektiğini kesin olarak bilmemekteyim o yüzden sadece hata yaptığımı düşündüğüm konuları buraya yazacağım.

Okuldan bir sevgili yapmak. Bu benim için bir hata değil ancak sizin gözünüzde bir hataysa, özür dilerim. Ancak bilmelisiniz ki okulda sevgilisiyle başka şeyler çeviren yığınla insan var.

 Öğretmenlere laubali davranmak. Size laubali davrandım mı? Sadece beni boş yere eleştiren, üstüme üstüme gelen, aslında bu bir sorun değil ancak üstüme gelip beni gerçekten rahatsız etmeye başlayan öğretmenlere açık bir kabalık sergiledim. Benim başarısız olacağımı düşündüler ancak başaramadılar. Ben onların dediklerini yaparak onları şaşırttım. Bunun için özür dilemeyeceğim. Haklı olan herkes kendini kanıtlamak için üste çıkmaya çabalar.

 Okula gelmemek, günün yarısında çıkmak. Okulda üstüme gelen fazlaca öğrenci var. Size bunların kim olduğunu söylemeyeceğim. Güven kaybı yaşadım, korkunç şeyler yaşadım, şiddet gördüm... Bu sorunlar üstüme geldiği için kaçma gereği buldum. Çoğu şey çözüldü ancak üstüme gelen kişi sayısı ani bir artışa uğramış durumda. Siz de haklısınız ancak bunun için de özür dilemeyeceğim."

 Belki de basit bir özür mektubuna kendimi bu kadar dökmemeliydim. Ancak içimin rahatlamasına sebep olan bir şey vardı, o da bu mektubu yalnızca öğretmenlerin okuyacak ve sonra çöpe atacak olmasıydı. Başkaları bu mektubu okusa her şey daha da karmaşık olurdu sanırım. Kimsenin benim bir süre şiddet gördüğümü, sebebinin de annemin evlendiği ve hala boşanamadığı boktan bir adam olduğunu öğrenmesini istemezdim. Bana acırlardı. Bana acımalarındansa bana kızmalarını, üstüme gelmelerini tercih ederdim.

 Mektubu öğretmenin çekmecesine bıraktım. Arkamı dönüp cam kapıya gidiyordum ki kapının arasından bir şeyin dışarı çıktığını gördüm. Dikkatli düşününce daha mantıklı bir şekilde, o aradan bir telefonun uzandığını, bir şeyleri çektiğini anlıyordum. Tabii ki de özür mektubunu çekmişti...

 Gün geçtikçe mahvoluyordum. Her şeyimi kaybediyordum. Kwon haklıydı... Olmaması gerektiği kadar haklıydı.

sound || min yoongiWhere stories live. Discover now