elli altı : we're not together

3.6K 302 119
                                    

İkinci molaya kadar beni rahatsız etmemişti. Kendi koltuğunda oturmuş ve uyumuştu. Onu çaktırmadan izlemiştim. Saçlarına dokunmak isteyen ellerime hakim olmuştum.

Şimdi ise banklarda oturuyordum, o da yanıma gelip konuşmak için çabalıyordu.

"HyeRim konuşal-"

"Konuşmayalım." Dedim. "Senin yüzünü bile görmek istemiyorum."

"Dinlemelisin-"

"Neyi dinleyeceğim ha ? Bana güvenmemeni mi yoksa kendi koyduğun kurallara uymamanı mı? Söyle, hangisini ?" Sesim sinirli çıkmıştı.
"Özü-"
"Konuşma." Sesimin kaba çıkmasına özen göstermiştim. Ona sarılmayı, affetmeyi deli gibi arzuluyordum. Ancak, yapamazdım. Ben ne çektiysem o da çekmeliydi. Beni anlamalıydı.
"Lütfen, HyeRim. Haklısın bir şey diyemem, yanlış ettim. Affet beni...lütfen."
"Seni affetmeyeceğim." Dedim ve ayağa kalktım. "Sen bana sürtük dedin. Ben seni tüm kalbimle sevdim ama sen bana 'sürtük' lakabını uygun gördün. Seni affedemem. Normal olan da bu, yoksa değil mi?"

Pisçe sırıttım. "En başından anlamıştım zaten. Biz basit bir lise aşkıydık. Gelecekte evlendiğimiz kişiyle bu anlardan bahsedeceğiz, güleceğiz. Geçiciydik, bence daha fazla çabalamaya gerek yok."

Dediklerimin hepsinde haksızdım. Haksız olduğumu biliyordum çünkü geçici değildi ona olan sevgim, belki de onunki geçiciydi benimki değildi.
Böyle kaba konuşmam da sinirlendiğimdendi. Sinirlenmiştim, zihnimi kontrol edemiyordum ve aklıma gelen her türlü kelimeyi yüzüne bağırmak istiyordum.

"Saçmaladığını sende biliyorsun."

"Onu bunu bırak, söyle. Hangimiz haklı, bana onu söyle. Kim kime güvenmedi de kalbini paramparça etti, ha?" Başını eğdi ve mırıldandı.
"Ben."
"Kendini tanıyor olman güzel." Dedim ve ellerimi cebime sokarak otobüse yürümeye başladım.

"12 numaralı Seul-DaeGu otobüsü yolcuları, yerlerinizi almanız önemle rica olunur."

Koltuğuma yerleştim, yanıma da Yoongi oturdu. Her zamanki gibi ayaklarımı kendime çektim ve kulaklıklarımı kulağıma yerleştirdim ve evden çıkmadan önce indirdiğim şarkıyı başlattım.
Wine, Yoongi'nin yapımını üstlendiği şarkı. Dinleyince basit bir şarkı gibi gelebilir, ancak ne kadar çok dinlerseniz o kadar kendine bağlayan bir şarkı bu. Sanki her notasında ayrı bir anlam, ayrı bir his var gibiydi.
Şarkının yapımcısı tam yanımda oturuyor, benimle barışmak istiyordu. Peki ya ben?
Ben onunla barışmak istiyor muydum?

Diyelim ki barıştık; ona olan güvenimi boşa çıkarmış birine yeniden güvenemezdim. Ya onu hiç tanımamış gibi yapıp yeniden başlayacaktım, bunun da imkanı yoktu, ya da her şey böyle kalacaktı.
Bu ne demekti biliyorsunuz değil mi?
Biz tamamıyla, kökten yok olduk demekti. Biz yoktuk artık, çöpteydik ya da solmuştuk, her neyse işte.
Anılarımızı hatırladıkça duygularım boğazıma yansıyor, adeta birbirine karışmış kablolar gibi düğümlenen boğazım nefes almamı zorlaştırıyordu.
Kafamı kaldırdım ve başımı onun koltuğuna çevirdim. Başı sağa eğilmiş, gözleri kapalı, sağ kulaklığı düşmüş, şirin bir uykuya dalmıştı. Otobüste oluşan sessizlikle araç hareket etti. Yoongi'nin kulaklığından çıkan sesi duyabiliyordum.
Bu...bunu dinlemesi beni etkilemişti. Derinden etkilemişti.

Benim seçmeler için hazırladığım ses kaydını dinliyordu. Bunu ne ara kensi telefonuna attı bilmiyorum ancak gerçekten etkilenmiştim.

Gözüne giren kahverengi kahküllerini elimle nazikçe kenarlara ittirdim. Yüzümde oluşan minik sırıtmayı engelleyememiştim.

Sol gözüne gelen kahkülü de yavaşça ittirmemle birlikte bileğimi yakalaması bir olmuştu.
"Yakaladım." Diye mırıldandı. Gülümsedi ve birbirimize yakın olan suratlarımızı biraz daha yakınlaştırarak bakışlarımızı buluşturdu. Güzel bir sırıtış vardı suratında.
Benim de bu durumdan rahatsız olduğum söylenemezdi. Memnundum bu durumdan. Onu çok seviyordum, yalan değil. Ona olan güvenim büyük ölçüde zarar uğramış olsa bile onu hala deli gibi seviyordum.
İki gözümün önünde olmasını, onu gözlemeyi, saçlarına dokunmayı, onunla konuşmayı, sorunlarımı paylaşmayı, ona temas etmeyi, onu sevmeyi bile çok ama çok seviyordum.

sound || min yoongiWhere stories live. Discover now