seksen üç

1.3K 102 39
                                    

Müzik fikri onu heyecanlandırmıştı ancak dakikalar sonra yine eski ruh haline geri dönmüştü. Yine kafasını yatağıma yaslamış, gözlerini kapamış, saçlarını okşayıp, kökleriyle oynamamdan memnun bir halde hafifçe uykuya dalıyordu.

Bu kadar uyumasını sağlıklı bulmuyordum, özellikle zihinsel olarak çökmek üzereyken onu böyle pasif halde görmek beni içten içe parçalıyordu. Yine de modumu yüksek tutmalı ve onun yanında olmalıydım, ne olurse olsun.

Hani bir süre boyunca sahte güldükten sonra gerçekten gülmeye başlarsınız ya, bu ona dönüyordu. İkimizde iyi değildik ama sahteden gülümseyecektik, sonra da gerçekten gülecektik. Sonunda mutluluk vardı. Her şeyi yapmaya hazırdım.

Kulaklıklarımı çoktan çıkarmış ve bir kenara ittirmiştim. Yoongi'nin nefes alışverişine odaklanmak hem kötü düşüncelerimi rafa kaldırıyor, hem de ona odaklanmamı sağlıyordu. Garip bir şekilde de ciğerlerimde çiçekler açıyor gibi hissediyordum. Tazelenmekti sanırım bu hissiyat.

Saçlarında dönüp dolaşan ellerimi durduran şey cama bir şeylerin çarptığını belli eden sesler olmuştu. Yağmur mu yağıyordu?

"Hey Yoon," dedim hafifçe Yoongi'yi dürterek. Hava belki karanlıktı, ancak bu şey yağmursa, gerçekten mutlu olurdum.

Yoongi uyuşuk bir şekilde kafasını bana çevirdi. "Efendim?" Dedi kısık sesle. Daha önce hiç efendim, dediğini hatırlamıyordum. Yoongi gerçekten iyi değildi.

"Perdeyi çeker misin? Yağmur mu yağıyor?"

Yoongi kalktı, perdeyi tuttuğu gibi kenara ittirdi ve karanlık havaya odaklandı. "Evet, sağanak," dediği an neşeyle ellerimi çırptım.

"Bana yardım eder misin?"

İki elimi de heyecanla ona uzattığımda beni kırmadı ve gelip ellerimi tuttu. Sonra duraksadı. "Sırtıma gel," dedi ardından. "Neden?" Dedim aniden. "Yere basabilirim."

"Çıplak ayakla, soğuk zemine mi? Komikleşme," dedi. Ayakkabılarımı giyebilirdim ama... Her neyse. Ona sarılırdım, daha iyi hissedeceğini biliyordum.

Hafifçe önümde eğildiği zaman onun sırtına doğru yaklaştım ve kollarımı boynuna doladım. O da hemen beni tutmuş, ayağa kalkıp cama yaklaşmıştı.

Ben camı hemen açmış ve elimi dışarı uzatmıştım, elime damlalar gelmiyordu ama damlaların soğukluğunu hissediyordum.

"Biraz eskilere gidelim mi?"

Yoongi aniden sorduğum soruyla duraksadım. Bu hızlı yağmur bana direkt olarak Yoongi'nin yapımcılığını üstlendiği 'Wine'ı anımsatmıştı. Nakarata yakın yerlerden başlayarak söylemek istemiştim.

Sesimi sevdiğini söylemişti. Onu tanıyordum. Bu adam bir müzisyendi ve buna bağlıydı. Onu iyi hissettirebilirdim.

"Ne alaka şimdi?"

Yoongi'nin aksi davranışını görmezden geldim ve hafifçe öksürdüm.

"Katlanamıyorum,
içimde bir his var, çok tatlı,"

Ben buraları söylerken Yoongi bana hafidçe kafasını çevirerek bakmış, hafifçe sırıtmıştı. Gözümden kaçmadı!

"tıpkı ilk içtiğimiz garip şarabın tadı gibi..."

Başını tekrar pencereye çevirdi ve hafifçe zıplayarak beni tekrar sırtına yerleştirdi.

"Sert ve acı verici ama,
gözlerimde tutacağım onları," derken Yoongi de dayanamayıp bana eşlik etmeye başlamıştı bile. Biliyordum!

"ve tıpkı gözlerimden akıyormuş gibi bırakacağım seni."

Bu kısımdan sonra Yoongi gözlerini kapatmış ve söylemeyi kesmişti. Ben de yüksek notaya çıkıp çıkamayacağımdan pek emin değildim ama sesim için iyi hissediyordum.

"Sarhoşum sana,
Sarhoşum bu gece,
bana kötü davrandığın o anıda," derken elimi sebepsizce gözyaşlarını gördüğüm Yoongi'nin çenesine koymuştum ama söylemeye devam ediyordum. Fazla mı üstüne gitmiştim yoksa?

"O anının içinde dolaşarak arıyorum seni...
Seni unutacağım,
Sadece kalbinden geçeni öğrenmek istiyorum, oğlum,
unut beni,
bebeğim, lütfen gitme..."

Tabii, o günü hatırladıkça sinirlerimin bozulması ayrı bir anı, bu şarkı yine de güzeldi. Anlamlı ve hoştu. Hem tatlı hem acı vericiydi. Bahsi geçen şarap gibi...

Parmaklarım yine Yoongi'nin çenesini tutup kendime çevirdim. "Ya," dedim kısık sesle. Çenesini parmaklarımdan kurtarmış, başını öne eğerek ağlamaya devam ediyordu.

"Ağlaman için yapmadım," dedim ve tekrar onun başını tutup kaldırdım. Bana değil pencereye bakıyordu. Ardından onun çenesini bıraktım ve omuzlarına asılarak daha rahat bir hale geldim.

Arkasından uzanan kollarımla onun gözyaşlarını ittirdim ve yanaklarımızı yanyana koydum.

"Bu şarkı sana da mı o zamanları hatırlatıyor?" Diye sordum kısık sesle. Başını hafifçe salladı. Kurumuş dudaklarını yaladı. Dolu gözler ve kırmızı dudaklar mı... Hayır! Cümlelerine odaklan HyeRim.

"Bana da o acı verici, saçma zamanları hatırlatıyor."

"Benim hatamdı."

"İkimize de o şarkıyı ve anıları iyiye çevirmek için şans veriyorum. 'Wine' artık bize bu akşamı hatırlatsın. Yağmur yapan bir pencerenin önünde, ikimizde incinmişiz, birbirimize sarılıyoruz ve şarkı söyleyerek iyileşiyoruz. O kötü anılar olmasaydı belki de bu kadar yaklaşamazdık, o kötü anılara şükrediyoruz ve kendimize o gün parkta verdiğimiz sözleri hatırlatıyoruz," dedim ve çenemi omzuna yasladım. "Nasıl?"

Yoongi usulca başını salladı. "Güzel," dedi. Kötü şeyler yaşamıştık ama üstesinden gelmiştik. Şimdi ileriye odaklanabilirdik.


(...)

bu kısa diyeceksiniz, biliyorum

geçiş bölümüydü yani bilerek uzun yapmadım

beklediğiniz için teşekkür ederim, elbette daha uzun bir bölüm bekliyordunuz ama şu bir haftalık tatili iyi değerlendireceğim

kendinize iyi bakın ve sağlıklı kalın <3<3<3<3<3

-hyhyhye'niz

sound || min yoongiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin