elli üç : i'm not

3.4K 291 166
                                    

Kapıyı açmamla siyah eşofman üstü giymiş kişi öküz gibi koşarak gözden kaybolmuştu. Tabii ben de refleks olarak koşmaya başlamıştım ardından. Merdivenden inerken ayağım iki kez kaymıştı ancak çocuğa yetişmiştim.
Önümden koşuyordu. Bir anda sağa saptığı için ne olduğumu şaşırmıştım. Kimdi bu velet?

Koşmaya devam ederken arkamdan birinin bana seslenmesi ile refleks olarak arkama döndüm. Beni nasıl kandıracağını, naaıl tutacağını bilen, bana seslenen kişi tam olarak da aklınızdan geçen kişi, Kwon'du.
"Aish! Lanet!" Beni oyalama çabasını anladığım gibi tekrar koşmak için arkamı dönmüştüm ki beni dirseğimden yakalayıp kolumu iyice sıktığında acı ile bağırdım.
"Bırak!" Kolumu çekmemle hızla elimi yakalamış, iğreneceğim bir şekilde parmaklarımızı kenetlemişti.
Ardından diğer elinin işaret parmağını "uslu ol" dercesine sallayıp, yüzüne korkunç bir ifade takmıştı.
Yüzündeki mimiklerinin aldığı şekil beni gerçekten korkutuyordu. Vücudumdaki her parçanın korkuyla titrediğini hissediyordum.
"Beni rahat bırak." Dedim ve kenetlediği ellerimizi açmak için çabaladım. Ama kan akışını durdurmak istercesine elimi sıkıyordu.

Kendimi kurtarmak için 'onun tarafındaymış' gibi gözükmeye karar verdim. Eğer beni seviyorsa, bu kendimi kurtarmam için bir şans demekti.

"Sen bana zarar mı veriyorsun? Beni sevdiğini--zannediyordum." Arada sesimi keserek, duygusal bir hava yaratmaya çabalıyordum.

Bir yerden gelen titreşim sesiyle ürktüm. Ardından Kwon ellerimizi ayırdı. "Şu anda özür mektubun elimize geçti. Ne kadar uğraşsan da yakalayamazsın. Şimdi kendi ayaklarınla bana geleceksin." Dedi ve sırıttı. "Ben istediğimi daima elde ederim."
"Peki ya seni öğretmene şikayet edersem?" Sesimi asi ve keskin çıkarmaya özen gösterdim. "Bence o zaman her şey biter."
Dişlerinin arasından havalı gözükmek için bir nefes verdi ve konuştu.
"Somut bir kanıtın var mı? Yaşadıklarının dışında?"
Gözlerim çaresizlik içerisinde duvarlarda gezinirken hemen üstümüzdeki güvenlik kamerası gözüme çarptı. "Var."
"Sana inanmıyorum." Dedi ve yanımdan yavaş, ağır adımlarla geçip gitti. Köşeden döndüğünde onu takip etmenin iyi bir fikir olacağını düşündüm. O zaman kağıdıma da ulaşırdım.

Arkasından temkinli adımlarla ilerlerken aniden bir elin ağzıma kapanması ve beni tuvaletin bulunduğu araya sokmasıyla telaşlandım. Ellerimi ağzımı kapatan ele götürdüm ve asılarak çekmeye başladım. Başarılı olamayınca kafamı sağa sola salladım. Cidden kimdi bu?! Küçük bir ele sahip olduğu kesindi ancak çok güçlüydü!

"Bir hareket etme." Diye fısıldadı kulağıma. Otoriter çıkan sesi sonucunda sessizce durmuştum. Elim elinden bileğine gitmişti. "Benim, Jimin." Rahatladığımı belli eden bir şekilde ellerimi indirdim ve sırtımı duvara yasladım. Nefes vermek de çok isterdim ancak ağzımın üstüne kapanan eli buna engel oluyordu.
Elini yavaşça çekmesini işaret ettim. Sessiz olacağıma güveniyor olmalıydı ki, elini hızlıca çekmişti.

"Hallettin mi?" Koridorda yankı yapan seslere dikkat kesildim. "Tabii ki. Basit bir kağıt parçası için neden bu kadar çabaladın ki ?" Konuşma seslerine uzaklaşan adım sesleri eklendi. Koridorun ışıkları kapatıldı.
Size daha önce karanlıktan korktuğumu söylemiş olmalıyım. Yani odamda filan karanlıktan korkmam. Ancak büyük, geniş bir yerde, ne zaman ne çıkacağı belli olmayan bir yerde, üstelik arkamızda erkekler tuvaleti var ve orada aynalar mevcut, çok korkardım. Çocukluğumda arkadaşlarımızın arasında geçen korku hikayeleri yüzünden olsa gerek.

Korkuyla Jimin'in bedenine sokuldum. O da arkamdan iki elini omuzlarıma yerleştirdi ve patpatladı. Endişeden tırnaklarımı kemiriyordum. Aklımda aniden Kwon ya da başka bir şeyin önümde belireceği korkusu vardı. Ani olan şeylerden acayip korkarım. Bunlara ne diyorlardı ya? Şey sanırım...jumpscare..?

sound || min yoongiWhere stories live. Discover now