yetmiş yedi : difference

1.9K 138 41
                                    

(...)

Yoongi aniden hoparlörü kapatmış ve telefonunu kulağına yerleştirmişti. Saniyeler içinde odadan çıkıp kapıyı sertçe kapatmıştı.

Duvarlardan çarpan yankı ile birlikte elimi başıma koydum. Şimdi bu da mı bilerek yapılmış bir şeydi? Hemde aileme?
Bir psikopata çarpmış olmalıydık...

Tüylerimin diken diken olmasına engel olamıyordum. Korkuyordum; korku siyah halkalarla birlikte tüm vücudumu sarmalamış, saniye ve saniye ne yapacağımı bilememenin verdiği çaresizlikle daralıyordu. Sonra da yanımda Yoongi'nin olduğu ve biz olduğumuz, her şeyin üstesinden beraber gelebileceğimiz gerçeği siyah halkaları hafifçe gevşetiyordu.

Başımı arkaya bıraktım yavaşça, bıkkın nefesimi havaya karıştırdım. Elim alnımdaydı hala. "İnanamıyorum..." diye mırıldandım. Korkunç bir belaydı bu.

Bana bir şey olup olmaması kesinlikle umrumda değildi. Sonuçta bize vuran kişinin benimle derdi vardı, ailemle değil. Ama benim ailem de zarar görüyordu. İşler çığırından çıkıyordu. Her şey kat ve kat büyüyordu. Basit bir lise hoşlantı oyunundan çıkıyordu işler, büyüyordu. Araba kazasına, ailenin aldığı hasarlara dönüyordu... Olması gereken bu değildi.

Gözlerimi merakla kapıya dikmiş, Yoongi'nin içeri girmesini büyük bir hevesle bekliyordum.

Çok da geçmeden Yoongi içeri girdiğibde heyecanla yapabildiğim kadar sırtımı dikleştirdim. "Neden öylece çıkıp gittin ki birden? Gel buraya, anlat bana!" Dedim elimi Yoongi'ye uzatarak. Uzattığım elimi tutarak hafifçe sıktı. "Neymiş?" Dedim merakla. "Sen ne dedin?"

"Anladığı kadarıyla kaza onların işi değil." Dediğinde elimi göğsüme koydum. "Çok şükür." Diye mırıldandım. "Yani kazadan haberleri var ve kazayı onlar yapmış gibi göstermeye çalışıyorlar." Kelimeler kulağımdan girdikçe içime su serpiliyordu.  Olayın onlarla ilgili olmadığını düşünmek harikaydı...

"Sence kimdi telefondaki?" Dedim. "Bilmiyorum." Dedi. "Şimdi bu Kwon ve In Ha dışında bir düşman daha mı edindik demek?" Başını sağa sola salladı. "Zannetmem. Belki de konuşması için birini zorlamışlardır."

"Nasıl bu kadar iyi düşünebiliyorsun? Benim aklım çalışmıyor öyle şeylere." Dediğimde burukça gülümsedi. "Geniş düşünüyorum."

"Ben düşünemiyorum yani." Dedim başımı hafifçe eğerek. "Boşver sen düşünme. Kafanı yorma." Elini omzuma koyup hafifçe sıktı. "Uhm..." dedim ve elimi onun saçlarının üstüne koydum. "Sende yorma. Seni fazlaca yoruyorum ve üstüne üstlük bir de bana bulaşan böyle kişilerle uğraşıyorsun-"

"Sana bulaşan değil. Bize bulaşan. Sen ve ben, biziz. Sen ben yok. Biz varız." İşaret parmağını bana yöneltti. "Ayrıca yorulduğumda uykumu alıyorum. Bana böyle öğütler verme." Kızgın ses tonu, inanılmaz sert bakışlar ve kapalı duran dudaklar beni germişti.

"P-peki."

Kekelemem onu gülümsetmişti. "Sinirimi alıp uçuruyorsun böyle." 32 dişi gözükürken aniden ruh hali değişerek bu olayı sorgulamaya başladı. "Hayır ama ben burada sinirden patlıyorum; seni bir görüyorum, bana gülümseyip benimle konuşuyorsun, bütün sinir böyle havaya karışıp gidiyor. Nasıl oluyor öyle?" İstemsizce gülümsedim. "Gülümseme şöyle." Diyip elini kaldırdı. "Böyle yüzünü tutup mıncıklayasım geliyor." Dedi elini havada saçma sapan sallayarak. Sanırım elini öyle garip şekillere sokarken yüzümü mıncıklamayı göstermeye çalışmıştı...

"Ah..." deyip elini saçlarına geçirdi. "Kendimi kaybediyorum. Deliriyorum. İyi değilim." Diyerek hafifçe saçlarını çekiştirmeye başladı. "İyi olmayan benim burada." Dedim ve elimi onun yere eğik kafası önünde salladım. "Hey! Min Yoongi!" Başını bana çevirdi ve öylece bakmaya başladı. "N'oldu?"

sound || min yoongiWhere stories live. Discover now