altmış iki : prologue

2.6K 253 90
                                    

(...)

Kitapların arasına sıkıştırılmış olan kağıt, kahberengi dosyayı aldım ve Yoongi'ye döndüm.

"Bunu sen mi koydun?" Kafasını olumsuz anlamda salladı. "O ne?" Elimden çekecekken  elimi geriye çektim. "Ben bakacağım."

Siyah koltuğa oturdum. Dosya ağırdı, yani içi boş değildi. Yavaşça yapışkan kısmını kaldırdım ve elimi daldırdım içime.
Elime ilk geçen en az yirmi tane fotoğraf kağıdıydı. Hepsinin üzerinde Yoongi vardı ve bazı kağıtların ucunda...kan vardı.

Yoongi'ye bakmadan elimi telaşla dosyaya yeniden daldırdım.
Şimdi de kabarmış eski bir defter, pekala...Defteri Yoongi'nin kucağına attım ve poşetteki son şeyi aldım. Minik, ucu çıtçıtlı şeffaf bir poşet...
Ve içinde, kısa, renk renk saçlar.

Sarı, siyah, kahverengi, yeşil.
Yeşil..?
Yoongi'nin saç rengi.

Bunlar Yoongi'nin saçlarıydı, içinde Yoongi'nin fotoğraflarının bulunduğu bir dosya elimdeydi ve içinde kan da vardı.

Defteri inceleyen Yoongi'ye baktım. Hafiften eli titriyordu, yüzünde endişe ya da korku vardı. Hızla ayağa kalktı ve kitaplığı karıştırmaya başladı.

Büyük bir albümü eline aldı ve sayfaları hızla çevirdi. Yırtık bir sayfa gördüğünde bağırdı. "Siktir."

"Neler oluyor cidden..?" Meraklanıp yıllığa baktığımda oradan bir sayfanın kenarındaki fotoğraf ve ismin koparılmış olduğu ve toplu sınıf fotoğrafında da bir kızın kendi yüzünü yırtarcasına karaladığını farkettim.

"Yoongi bu kız her kimse tam bir psikopat." Sorumu en net şekilde yanıtladı. "Adı aklıma gelmiyor ama suratını hatırlayabiliyorum." Telaşlanlandığım için sadece fotoğrafların üstündeki kanlara bakıyordum. Fotoğrafları azıcık karıştırdığımda her birinin arkasına bir hece yazıldığını gördüm. Kurşun kalemle yazılmıştı. Silinmedikleri için heceleri anlamlı bir sıraya dizmeliydik.

"Yoongi." Bana döndü telaşlı olan sesime karşılık. "Huh?"

"Her otoğrafın arkasında bir hece var. Sıraya dizelim çabuk."

Fotoğrafların bir kısmını hızla eline tutuşturdum.

 Yani her şey düzeldi derken tekrar her şeyin mahvolması, en berbat şeydi. Ne halt ettiğimizi dahi bilmiyorduk. Üstelik biz yalnızca lise çağındaki saf iki aşıktık. Neden lisedeyken insanlar ciddileşip yetişkince ve polisi uğraştırabilecek şeylere bulaşıyorlar? Daha bu kadar gençken niye hayatımızı mahvediyoruz?!

"Min...Gi" Ortasında 'Yoon'un eksik olduğu heceyi okuduğunda ekledim.

"Yoon, bende."

 Üç kareyi yan yana koyduk. "'Şey' ve 'sen' var elimde. Mantıklı bir şey ?"

"Bende 'her' var. Yani 'her şey'."

 İki fotoğrafı da diğer üç fotoğrafın yanına ekledik. "'in' var. 'Senin'." Başımı sallayarak fotoğrafı elinden aldım. Şimdilik elimize geçen şuydu.

"Min Yoongi her şey senin..."

Geriye dört fotoğraf kalmıştı. Dördünü de yan yana yerleştirdik ve biraz kafa yorduk.

"zün - yü - den - son."

"Bence 'son'u dışarı çıkaralım, o tek kelime." 'Son' kelimesini dışarı çıkardığımda Yoongi, çözmüştü.

"Yüzünden."

"Min Yoongi, her şey senin yüzünden."



Yazarınız yerinde durmayacak nihahahahahahahahahahahahahahahahahahahğğhağhağhağhğğahpağağahp

tamam yeter. 

p8hıbipaüip98uği9<nusg

tamam dahası yok hoıjtalkşgıhr

size dünyanın en uzun prologue'unu yazdım

bekleşin torunlarım, anneanneniz hoj bir bölümle comeback yapacak

 buraya hye'nin klasik sevgi cümlesinden koyuyorum:

hye'niz sizi nomu nomu sarang eder, iyi günler diler!

<3

<3

<3

<3

<3

<3

hye'niz.

sound || min yoongiWhere stories live. Discover now