'19'

7K 737 173
                                    

Dakikalar saatleri, saatler günleri kovalamıştı. Zaman su gibi geçiyordu fakat en ufak bir ilerleme bile kaydedememiştik. Taehyung'u fikrinden vazgeçirmeyi geç aksine bu fikrinden asla caymaması için uğraşmış gibiydik.

Jungkook'la arası açıktı. Geriye kalan bizler ise onunla sürekli konuşmaya çalışmıştık. Fakat Taehyung her ne kadar sabırlı davransa da en son konuşan bende sabrı tükenmiş, güzel bir tartışmanın eşiğine girmiştik.

Arayı düzeltmek amacıyla çağırdığı o gün duyduğum şeyler beni şok etmişti. Bir erkeği seviyordu ve bana bundan hiç bahsetmemişti. Üstelik o kişi için gruptan çıkmayı tercih ediyordu. Her ne kadar grubun iyiliği için de dese kafamda bu şekilde oturmuştu.

Belki hatalıydım, sır olarak saklayabiliriz derken. Ondan sevgisini içinde yaşamasını bekleyemezdim. Bu ona büyük bir haksızlık olurdu. Ama yine de ben bu hatayı yapmadan evvel de aynı şekilde gruptan çıkmayı düşünüyordu. Sonuç olarak biz her ne kadar kötü yorumları birlikte aşacağımızı söylesek bile o bizi sevgisini rahatça yaşayabilmek için bırakmayı tercih etmişti.

Belki de kötü yorumlardan korkuyordu. Belki de artık kaldıramıyordu. Belki de dedikleri doğruydu, bunca zaman yalnız hissetmişti. Bunca zaman kötü yorumları kendi başına kaldırmaya çalışmıştı. Bunlardan hemen önce en değer verdiği insanlardan birini kaybetmişti. Ve ilk defa bir erkeğe karşı hisler besliyor olmalıydı.

Yine de bizlerden kendisini yavaş yavaş soyutlamısını istemiyordum. Bu konuda belki bencillik yapıyor olabilirdim. Ama istemiyordum işte.

"Jimin-shi." Diye seslenen makyözlerden birinin sesini işittiğim sırada düşüncelerimin o sonsuz boşluğundan sıyrılmıştım. "Sıra sende."

Derin bir nefes alıp henüz Namjoon hyungun kalktığı koltuğa oturmuştum. Birazdan performans sergileyecektik. Fakat hepimiz gülemeyecek kadar üzgündük. Taehyung bu sefer de Jungkook'u nasıl görmezlikten geliyorsa beni de aynı şekilde görmezlikten geliyordu.

Diğerleriyle de tek tük konuşuyordu.

"Bu böyle mi devam edecek?" Jungkook hemen yanımdaki koltuğa oturup, koltuğunu bana çevirdiği sırada benim de cevabını bilmediğim bu soruyu sormuştu. "Bizimle ne zamana kadar böyle konuşmayacak?"

Gözlerimi aynadan izlediğim ve bizden oldukça uzakta oturan Taehyung'un üzerinden çekmiş, Jungkook'a bakmıştım. Hala makyajım yapıldığı için Jungkook'a da aynadan bakmak zorunda kalmıştım. "İnatçı bir karakteri var. Normalde basit şeylerde kırılsa bile bir zaman sonra unutur yeniden konuşmaya başlardı. Fakat şimdi kendisini fazlasıyla soyutladı."

"Onu özledim." Ben de özlemiştim. Aslında hepimiz özlemiştik. Biz birlikte eğlenir, birlikte üzülür, birlikte ağlar, birlikte üstesinden gelirdik. Ama şimdi hepimiz ayrı ayrı üzülüyor, ağlıyorduk. Bir türlü eğlenemiyor, üstesinden de gelemiyorduk. "Taehyung hyungla hiç bu kadar uzun süre konuşmamazlık yapmadığımız için onu özleyeceğimi tahmin etmiyordum. Fakat didişmelerimizi bile özledim."

Burukça gülümsedim. Jungkook aynadaki yansımama bakmak yerine hemen uzağımızda oturan Taehyung'a bakmayı tercih etmişti. "Oyun oynamak istiyorum onunla. Saçma sapan muhabbetlere girip beraber gülelim istiyorum. İşte bu yüzden keşke diyorum."

Keşke..

Keşkeler insanın canını çok yakıyordu. O kelime pişmanlığı dibine kadar yaşadığını gösteriyordu. Ve inanın ki çok zor bir durumdu.

"Keşke attığı mesajları görmezlikten gelmeseydim. Keşke aramalarını gördüğüm zaman hemen geri dönseydim. Bunu tek ona değil hepinize yapıyordum. Keşke yapmasaydım. Keşke sessizleştiğinde ona ne olduğunu sorsaydım. Keşke onu yargılamak ve ağır kelimeler kullanmak yerine hyung gitme deseydim. Sana ihtiyacımız var deseydim. Sen de bu ailenin parçasısın deseydim." Derin bir iç çekiş sesinden sonra bakışları bana dönmüştü. "Keşke, keşke ve keşke."

Jungkook pişmanlıklarını bana anlatırken gözlerimi ondan kaçırmıştım. Çünkü aynı keşkeleri ben de yaşıyordum. Bu yüzden ona söyleyecek pek fazla bir şeyim yoktu. Yine de bir kaç cümle söylemekten geri kalmamıştım. "Onu kendi haline bırakalım diyorum bir yandan ama sonra daha kötüye gideceğinden korkuyorum. Daha sonra bunun yanlış olduğu fikrine kapılıyorum ve diyorum ki üzerine düşelim. Bu sefer de hepimizle yavaş yavaş tartışıp daha da soyutlanacağından korkuyorum. İnan ben de ne yapmamız gerektiğini bilmiyorum."

Bu sefer sessiz kalan Jungkook olmuştu. O da benim gibi ne yapması gerektiğini bilmiyordu. Derin bir nefes verip aynadan kendi yansımama baktığım sırada aklıma bayıldığım gün gelmişti.

Taehyung'a söylediğim cümleler gelmişti. Aramıza soğukluk girmesinden korktuğumu dile getirdiğim o gün Taehyung bana böyle bir şey olmayacağını söylemişti. Oysa ki geçen sefer bana biz iki birer yabancıyız demişti. Hiç mi aklına gelmemişti, onun odasında yaptığımız o konuşma? Hiç mi aklına gelmemişti, benim saçmaladığımı söyleyişleri?

İşine gelene mi konuşuyordu, yoksa unuttuğunu veya görmezlikten geldiğini sandığı siniri yeniden mi körükleniyordu, bilemiyordum. Ama çelişkiliydi.

Bize bir kırıldığını söylemişti, bir kırılmadığını.

Bir kırılsa bile kırgınlıklarının geçeceğini söylemişti, bir bir türlü geçmediğini.

Bana bir aramızın asla açılmayacağını söylemişti, bir yabancı olduğumuzu.

Gerçekten büyük bir çelişkinin ortasındaydı. Ne yapmaya çalıştığını bilmiyorduk, o da bilmiyor olmalıydı. Tek çelişki yaşamadığı konu gruptan çıkma konusuydu. Artık bunu da dert etmiyordum ben. O gruptan çıkarsa bu grup dağılacaktı zaten. Kimse altı kişi devam etmeye razı değildi.

Benim bu sıralar aklımı kurcalayan konu Taehyung'un davranışları ve onu bu hale getiren kişiydi. Sevdiği kişiyi deli gibi merak ediyordum. Taehyung fazlasıyla bağlanmıştı. Ve biz bugüne kadar Taehyung'la böyle konuları hiç konuşmamıştık. Onun ideal tipinin nasıl olduğunu bile bilmezdim. Sevdiği kişiyi belki de bu yüzden deli gibi merak ediyordum.

Nasıl biriydi mesela?

Taehyung gibi eğlenceli ve sempatik miydi? Taehyung kendisi gibi eğlenceli birini severdi sanırsam. Onun gibi enerjik olmalıydı belki de. Yeri gelince olgun, yeri gelince çocuksuydu Taehyung. Belki ideal tipi de öyleydi.

Ya da Taehyung'un tam zıttı mıydı?
Soğuk ve gıcık bir tip miydi? Pek eğlenceli değildi belki de. Ama Taehyung yine de sevmişse Taehyung'un yanında değişiyor olabilirdi.

Taehyung'a nasıl davranıyordu? Kötü mü yoksa iyi mi davranıyordu, merak ediyordum. Onunla iyi anlaşabiliyor muydu, merak ediyordum. En önemlisi Taehyung'u ne olarak görüyordu? Arkadaş mı, kardeş mi, abi mi yoksa Taehyung gibi sevdiği biri gibi mi görüyordu?

Veya nasıl gözüküyordu? Taehyung gibi hem yakışıklı hem de sevimli miydi? Mesela Taehyung ciddi durduğu zamanlar aşırı karizmatik oluyordu. Ses tonu da ciddiliğinin karşısında onu daha da karizmatik yapıyordu. Ama gülümsediği zaman tüm karizmatikliğinden sıyrılıp sevimli, sempatik bir şeye dönüşüyordu. Ses tonu her ne kadar kalın ve derinden gelen bir ses olsa da o an çocuksu çıkıyordu. Ve onu bir çocukmuş gibi görmekten alıkoyamıyorduk kendimizi. Sevdiği çocukta mı böyleydi acaba?

Aklımda sürekli bu tarz sorular dönüyordu. Genel anlamda Taehyung ve çelişkileri, daha sonra Taehyung ve sevdiği çocuktu.

"Taehyung-shii." Benim başımda duran kişi dalgınlığımdan faydalanıp işini çabucak halletmiş olmalıydı. Sıra Taehyung'da gibiydi. "Sıra sende."

***
Yorumlarınıza cevap veremedim kusura bakmayın, en kısa zamanda hepsini okuyup cevaplayacağım..

idol あ vmin ✓Where stories live. Discover now