'30'

7.5K 786 690
                                    

Sabah güneşinin ışıkları odayı aydınlatmaya başladığı o sıralar ben hala yatağımda oturuyordum. Geldiğimden beri bir kere bile olsun konumumu bozmamakla beraber bunu nasıl yaptığımı anlamıyordum. Çünkü diğerleri gibi yorgun ve uykusuzdum.

Nedense bunu dert eden bir halim yoktu. Sadece oturmaya devam etmem de bunun bir örneğiydi. Halbuki şurada bir saat sonra herkesin uyanıp şirkete gitmesi gerekiyordu. Eski tempomuzu yavaş yavaş alıyorduk artık. Ve son zamanlarda aklımız başka konularla meşgul olduğundan pratiklere daha da yoğunlaşmıştık.

Bugün benim için oldukça zorlu geçecekti bundan emindim. Ama umursamadım. Bu yüzden yatağımdan kalkıp sessiz adımlar atarak odadan dışarı attım kendimi. Duş alacaktım, en azından uykum açılırdı.

Banyoya doğru ilerlerken Taehyung'un kaldığı odanın önünde duraksadım. Odaya girip onu izlemek isteyen bir tarafım vardı. Fakat o tarafımı dinlemedim. Yavaşça adımlar atmaya devam ettim ve banyonun önüne geldiğimde vakit kaybetmeden içeri girdim.

Ama yalnız olmadığımı hissetmiştim o an.

"Taehyung." Diye fısıldamıştım korkuyla. Onun burada ne işi vardı? Neden yerde oturuyordu? "Ağlıyor musun?"

"Hayır." O boğuk sesiyle konuştuğunda içim acımıştı. Ağlıyordu. Benim yüzümden ağlıyordu. Onu ağlattığım için kendimden nefret ettim o an. "Ben de çıkacaktım tam banyodan."

Oturduğu soğuk zeminden elleriyle destek alarak ayağa kalktı. Konuşmak için güzel bir fırsat yakaladığımı hissetmiştim o an. Sanki cesaret gelmişti bana. Kapıya yönelen onun tam önünde durmuştum. "Gitme."

Taehyung söylediğim bu kelime karşısında duraksadı öncesinde. Daha sonra dalga geçer gibi güldü. Banyonun ışığını yakmadığım için belli belirsiz görebiliyordum mimiklerini.

"Gitme Taehyung." Dedim tekrardan. "Gruptan gitmeni istemiyorum."

Derin bir kaç nefes sesinden sonra aslında birbirimize fazla yakın durduğumuzu fark etmiştim. Rahatsız olmamıştım, heyecanlandığımı hissediyordum.

"Gitmek zorundayım." Diye fısıldadı. Nefesi dudaklarıma çarptı. Bakışları ise yüzümün her bir köşesini turluyordu. Heyecandan nefes alış verişlerimin düzensizleştiğini hissedebiliyordum.

Tanrım, şimdi şu dakika o dudakların tadına varmak istiyordum. "Neden zorundasın?"

Fakat belli etmemeye çalıştım şuan ki hissettiklerimi. Önemli bir mesela konuşuyorduk çünkü.

"Anlamıyorsun değil mi?" Sinirle sorduğunda kaşlarım çatılmıştı. Neyi anlamıyordum? Bu sefer neyi gözden kaçırmıştım?

"Neyi anlamıyorum?" Bu soruyu sorduğum an Taehyung yavaşça üzerime doğru yürüyerek geriye doğru adımlamamı sağlamıştı. Sırtım kapıyla birleştiği o sıra üzerime doğru eğilen Taehyung sayesinde bir nebze de olsun olayın farkına varabilmiştim.

O da beni öpmek istiyordu.

"Deli gibi dudaklarını öpmek istiyorum." Diye fısıldamıştı. Onu daha da yakından izlemenin verdiği avantajla yanaklarındaki ağlamaktan dolayı oluşan ıslaklığı fark etmiştim. Onları tek tek öperek silmek istemem, uykusuzluğumun bir yan etkisi miydi?

"Hislerime karşılık vermek zorunda değilsin Jimin. O gün kafede bana anlattıkların biraz olsun umutlanmama sebep olmuştu ister istemez ama aradan bir hafta geçti. Ve ben sana her zamanki gibi yakınlaştığım zamanlar benden rahatsız oluyormuşsun gibi hissettim." Durmasını istemiştim. Durmasını ve konuşmak yerine o dudaklarını dudaklarıma bastırmasını dilemiştim. Fakat o bunları bilmeden konuşmaya devam etmişti. "Hislerime karşılık vermesen bile her şey olduğu gibi devam eder ve ben de grupta kalırım diye düşünmüştüm. Fakat söylesene her şey açığa çıkmışken nasıl ikimizde normal davranabiliriz ki?"

idol あ vmin ✓Where stories live. Discover now