2.BÖLÜM

47K 2.1K 839
                                    

Bölüm şarkısı: Şebnem Ferah: Eller Günahkar

Bazen, kendini boşlukta sallanıyormuş gibi hissedersin. Dört bir tarafın kocaman kara boşlukla doludur ve sen ne tarafa adım atarsan at o boşluğun içine düşersin. Adım atamazsın ama o boşlukta sallanıp durursun. Sonra zaman geçer ve bir cesaretle o kocaman kara boşluğa adım atmak istersin. Öleceğini bile bile o adımı atmak istersin.

Bende öyle yaptım, kapıma kadar gelip çatan cesaretime kapıyı açtım. Yetmedi cesaretimin elinden tutup kaçtım. Daha önceden defalarca yapmayı düşündüğüm ama bir türlü cesaret edemediğim eylemimi nişan günümde hiç düşünmeden yaptım.

Kaçtım.

Vuslat sandığım sona yetişemeden, Melih Kılıçaslan'ın cehennem ateşine yakalandım.

Melih ağlama krizim bitine kadar tek kelime etmeden başımda beklemiş ve biten ağlama krizimden sonra kollarımdan tutarak beni kendi arabasına bindirmişti.

Şimdi fersiz ve ağlamaktan yanan gözlerimle arabanın camından akıp giden yolu izliyorum. Ne ben konuşuyorum ne de Melih. Arabanın içinde nefes alış verişlerimizin dışında, kocaman bir ölüm sessizliği vardı. Bir süre daha devam eden sessiz ve korku dolu yolcuğumuzu Melih'in sert sesi bozdu.

"Nereye gidiyordun Ahu?" dişlerinin arasından sorduğu soruya tek cevabım kocaman bir sessizlik oldu.

"Sana soruyorum nereye gidiyordun?" kükremesiyle dışarıya doğru dönük olan yönümü Melih'e çevirdim. "B-ben..."

"Sen ne ha... Sen ne?" direksiyona vurdu. "Bana cevap ver Ahu! Nereye kaçıyordun?" bir kez daha direksiyona vurdu ve arabanın hızını arttırdı. Gözpınarlarımı terk eden gözyaşlarım tekrar gözlerimi doldurdu. Ağlak bir sesle "Melih, yavaşla lütfen." Dedim. Başını iki yana sallayarak "Cık, cık sorumun cevabı bu değil." diyerek arabanın hız limitini biraz daha arttırdı. Korkudan yerinden çıkacak kadar hızlı atan kalbim ve şok olmuş gözlerle Melih'in yüzüne baktım. Sinirden kaskatı kesilmiş çenesi, alnında atan mavi yeşil belirginleşen damarı, alev alev yanan ela gözleri ve direksiyonu sıkmaktan beyazlaşan parmak boğumlarıyla oldukça öfkeli olduğu apaçık ortadaydı.

"Melih kaza yapacağız dur ne olur." Dedim, sakin ve uysal bir sesle. Melih bana cevap vermedi arabanın hızını arttırarak gaza yüklendi. Kalbim korkudan deli gibi çarparken, ürkek bakışlarım, alev alan sert gözlerini buldu. "Delirdin mi? Ne yapıyorsun?" diyerek bağırdım. Nefes alışverişlerim hızlanmış korkuyu her bir zerremde hissediyordum.

Direksiyonu saran elinin kemikli sırtından geçen damarların bile belirginleştiğini gördüğümde büyükçe yutkunup "Melih dur artık!" diyerek bir kez daha bağırdım.

"Peki, sen ne zaman duracaksın Ahu?" tehlike kokan sesiyle kahverengi gözlerimi koyu ela gözlerine diktim. Benden bir cevap alamayınca direksiyonu tutan elinin avuç içini bir kez daha direksiyona vurdu. "Sen ne zaman o olmayan aklını başına alacaksın?" biraz daha hızlandı. "Ne zaman bu küçük beynine benden kurtulamayacağını kazıyacaksın? Ne zaman? Asıl sen ne zaman duracaksın Ahu?" diyerek bağırdı. Öfkeden deliye dönmüştü, burnundan soluyordu.

"Yeter artık Melih, dur." Dedim korku dolu bir sesle. Melih, durmadı alev alan sert ela gözleri kahve gözlerimi buldu. Arabanın hızını düşürmedi ama yükseltmedi de.

BUZ YANIĞIWhere stories live. Discover now