6. BÖLÜM

37.9K 1.7K 739
                                    

6. BÖLÜM

Merve ÖZBEY: Yaramızda Kalsın

Dur durak bilmeyen gözyaşlarım, yanağımdan süzülerek Melih'in kaliteli gömleğini ıslatıyordu. Melih'in kuvvetli kolları arasında, kulağımda çınlayan kalbinin sesini dinleyerek ağlıyordum. Kendimi yaramazlık yapan ve sonrada annesine yakalanan bir çocuk gibi hissediyordum.

"Ağlama" diyerek ensemde olan eliyle ensemde atan damarımı parmaklarıyla okşayan Melih'e biraz daha sokuldum. Sesi ne kadar sakin çıksa da onunla göz göze gelmek istemiyordum. Sakinliğinden bile ölesiye korkuyordum.

"Ahu" ormanın derinliklerinde adımı yankılatacak kadar bağıran sesin sahibi Tekin'di. Bizim olduğumuz yere gelmişti. Tekin, benim için her zaman vicdanlı, merhametli ve ince ruhlu biriydi. Ama bugün onun gözlerinde gördüğüm sadece vahşetti. Ellerinde vicdanının bile yıkayamayacağı kanlar vardı. "Ahu... Güzelim" dedi tekrardan. Ses hemen Melih'in arkasından geliyordu. Yüzüm Melih'in göğsünü yaslı olduğu için onu göremiyordum ama hissedebiliyordum.

Kulağımda Tekin'in ayaklarıyla ezdiği kuru yaprakların sesi yankılandı. Bedenimi ani bir hareketle Melih'e biraz daha yaklaştırdım. "Gelmesin... Gitsin." Dedim ağlamaktan çatallaşmış sesimle. Melih'in zaten gergin olan kasları bu hareketimden sonra biraz daha gerildi.

"Dur orada Tekin." Diye bağırdı. Arkasını bile dönmeden Tekin'i durdurmayı başarmıştı. Şimdi Tekin'le konuşmak istemiyordum. Beni rahatlatan şefkat barındıran mavi gözlerinin şimdiki büründüğü haliyle yüzleşmek istemiyordum.

"Ahu, güzelim" acı yüklü sesiyle bir kez daha adımı telaffuz etti Tekin. İki elimle Melih'in kaliteli gömleğini kavradım. Bedenlerimiz birbirine birleşmiş ve tek bir vücut haline gelmişti.

"Lütfen... Gelmesin." Dedim boğuk sesimle. Melih ensemde olan elini, uzun koyu kahverengi saçlarıma çıkartı ve usulca okşadı.

"Şşt tamam gelmeyecek." Diyerek kulağıma fısıldadı. Dudaklarını kulağımdan çekti. "Mehmet abi... Arif, arabamı getirsin." Dedi tok sesiyle. Bunu söylerken arkasını bile dönmeye gerek duymamıştı. Mehmet abinin sesi Melih'in arkasından geliyordu. Onu göremiyordum ama Arif, denen adamla telefonda konuşurken sesine yansıyan gerginliği hissedebiliyordum. Melih'in kolları arasında bir yaprak gibi tir tir titriyordum. Ağlamam durgunlaşmış, kendimi saçlarımı okşayan Melih'in ellerine teslim etmiştim. Çok tuhaftı ama kulağıma dolan Melih'in kalbinin sesi ve saçlarıma dokunan elleri beni sakinleştirmişti. Bütün gardımı bana indirtmiş savunmasızca, düşmanımın kollarında teslim olmamı sağlamıştı.

"Ahu, güzelim ba-" diyerek bir kez daha konuşmaya çalışan Tekin'i "Sus Tekin!" diyerek susturdu Melih.

Ormanlık alandan bir araç sesi duyuldu. Saniyeler içinde Melih'in arabası dibimizde durdu. Kulağıma dudaklarını yaklaştırıp "Gidelim mi?" diye sordu. Tıpkı bir çocukla konuşur gibi çıkmıştı sesi. Bir an önce buradan gitmek istiyordum, başımı olumlu anlamda salladım. Melih saçımdaki elini usulca çekti. Yürümem için belimde duran eliyle belimi hafiften sıktı. Son anda aklıma gelen şeyle Melih'in göğsüne yaslı duran başımı kaldırdım ve bu kez çenemi göğsüne bastırdım.

"Tunç abimin arabası ne olacak?" diye sordum fısıltı gibi çıkan sesimle. Melih derin kuyuyu andıran koyu ela gözlerini, kahve gözlerime dikti. Ben başımı kaldırarak bakıyordum ona, o da başını eğerek bakıyordu bana.

Gür kirpiklerinin sarmaladığı ela gözlerinin irisleri titriyordu. Gözlerinde var olan duygunun adını bilmiyordum. Sanki dipsiz bucaksız okyanusun içinde harlanarak yanan ateşlere benziyordu. Koca okyanusun bile söndürmeye gücü yetmeyen ateşe benziyordu. Ela gözlerinden uzanan sivri ateşli oklar, kahve gözlerime saplanıyordu. Aramızda asırlara konu olacak kadar uzun bakışmamız sadece dakikalar sürmüştü.

BUZ YANIĞIWo Geschichten leben. Entdecke jetzt