Baş başa

24.3K 1.3K 432
                                    

"Gel!"

  İçeriden gelen sesle kapıyı açıp içeri girdim. İçeride üç adam vardı. Ve bu üç adamın içinde Barlas Doğan da dahil. Adamlardan bir tanesi ayağa kalkıp elini uzattı.

"Merhaba, sizinle konuşan benim. Tuna Zerzereli."

  Gülümseyerek adamın elini sıktım.

"Memnun oldum." deyip elimizi aynı anda indirdik. Tuna denen herif ise eliyle tekli koltukta oturan adamı gösterdi.

"İş arkadaşım Kaan Gebiş."

  Gebiş mi? O nasıl bir soy isim ya?

"Ve..."

"Barlas Doğan. Biliyorum, magazin programında görmüştüm."

  Tuna bana gülümseyip az önce oturduğu yeri işaret etti.

"Oturun lütfen."

  Bir şey demeden koltuğa geçtim.

İnsan 'Yok teşekkürler, iyiyim' der.

  İç sesime kulak asmadım. Kimse kusura bakmasın ama onların bana ihtiyacı vardı. Yani bana iyi davranmak zorundalar. 

"Kahve?"

"Hayır teşekkürler."

"Ben alırım."

  Bunu diyen kişi Kaan idi. Tuna ona ters bir şekilde bakmaya başlayınca tekrar konuştu.

"Ne?"

  Derin bir nefes alıp konuştu.

"Sen zaten sabah kahve içtin, bu kadar kafein yeterli."

"Ben sabah şirkette bile değildim. Niye yalan söylüyorsun?"

  Kaan denen adamın bunu demesiyle gülmemi gizlemek için elimi ağzıma götürdüm. Komik gelmişti.

"Kaan, Tuna siz çıkın. Ben Janset Hanım ile baş başa konuşmak istiyorum."

  İster istemez kaşlarım çatılmıştı. Niye benimle tek konuşmak istiyordu ki? Sanırım bu olay bir tek bana garip gelmemişti.

"Emin misin Barlas?"

"Evet."

  Sesi aşırı soğuk ve sert çıkmıştı. Bu ne ya? Hayat bu kadar kötü değil yavrum.

"Sen bilirsin, hadi Kaan."

"Ya ama ben merak ediyorum, bende kalayım!"

"Sabır."

  Tuna, Kaan'ı kolundan tutup resmen çekiştire çekiştire odadan çıkarttı. Kapının da kapanmasıyla Barlas Doğan'a döndüm.

"Neden benimle tek konuşmak istediğinizi öğrenebilir miyim?"

  O ise gözlerimin içine bakıp kısa bir süre bir şey dememişti. Fakat sonradan ağzını açtı.

"Şirkete daha önce uğramışsınız."

  Kafamı sallayarak konuştum.

"Evet uğradım."

"Sisteme virüs bulaştığını ve şirketin tehlikede olduğunu söylemişsiniz."

"Evet söyledim."

  Bu konuşma nereye gidiyordu acaba? Aslında az çok tahmin ediyordum.

"Yazılımcılarımız bile durumu yeni yeni fark ederken siz nasıl oluyor da sisteme virüs bulaştığını biliyorsunuz?"

  Evet, tahmin ettiğim noktaya değindi. Şuan gerçekten akıllıca bir cevap vermem gerekiyordu.

"Bazı bağlantılarım var."

Evet, gerçekten çok akıllıca (!) bir cevaptı.

"Nasıl bağlantılar?"

"Sizi ilgilendirmeyen bağlantılar."

  Histerik bir şekilde sırıttı.

"Benim şirketime virüs bulaşıyor, bunu benim yazılımcılarım bile sonradan fark ederken dışarıdan biri gelip bunu fark ettiğini söylüyor ve bu bağlantılar beni ilgilendirmiyor mu?"

  Kafamı hafif sağa eğip gülümseyerek konuştum.

"Evet, ilgilendirmiyor."

  Daha sonra yüzümdeki gülümsemeyi silip kafamı kaldırdım.

"Sizin beni buraya virüsü durdurayım diye çağırdığınızı sanıyordum. Oysa siz beni sorguluyorsunuz."

  Daha sonra sanki bir sır veriyormuş gibi hafif masaya eğildim.

"Ve biliyor musunuz, beni her sorguladığınızda kaybettiğiniz zaman sizden gidiyor."

  Daha sonra sırıtarak geri çekildim. Madem o benimle bu şekilde konuşuyordu bende o zaman bu şekilde konuşurdum.

  Benim sırıttığım gibi o da sırıtmıştı.

"Dişe diş..."

  Lafını ben tamamladım.

"Göze göz."

  Sırıtması yüzünde genişledi. Daha sonra ise bu sefer o bana sır veriyormuş gibi masaya eğildi. Bende onu taklit ederek masaya doğru eğildim.

"Kendini çok mu akıllı zannediyorsun..."

  Cümlesini tamamlaması için tek kaşımı kaldırdım. O da çok beklemeden devam etmişti.

"Havin Akar."

𓆝 𓆟 𓆞

HackerOnde as histórias ganham vida. Descobre agora