XXII- "Geçmişin Enkazındaki Gerçekler"

107K 5.4K 6.2K
                                    


Yaşım her ne kadar henüz daha yirmi altı olsa da, bir zamanlar geçip gittiğim yollardan şimdi başkasının yürüdüğünü izlemek bana ister istemez yaşlandığımı hissettiriyordu. Zeliha'nın şu anki gelecek kaygısı, telaşı, çabası altı yedi yıl önce geride bıraktığım şeyler olsa da sanki araya en az yirmi otuz yıl girmişti.

"Şimdi sen," dedi bana bakmadan "Yarından itibaren hastaneye gitmeye başlayacaksın ya." başımı salladım hafifçe. Ev hanımlığımın son gününden bildiriyordum yarın işime döneceğim için içten içe epey keyifliydim. Uyumak ve Zeliha'yla ilgilenmek dışında pek bir artısını görmemiştim. Çünkü zaten evde bizim yerimize yemeği ya da temizliği yapacak insanlar vardı. Öyle dümdüz geçiyordu günler.

"Şu ertelediğin nöbetleri tutacak mısın?" diye tamamladı cümlesini.

Tek tek kontrol ettiği sorularda yanlış olan sayfalara postit yapıştırırken bakışları da bana döndü. "Tutacağım, hatta hemen yarın başlıyorum. Bu ay tutmam gereken nöbetlerin yarısı ayın diğer yarısına kaldı. Önümüzdeki on beş günün hemen hemen tamamında hastane de olacağım."

Bu durumun göz korkutması gerekirken ben de inanılmaz bir rahatlama hissediyordum. Nöbet tutmam demek bu eve gelmemem, bu eve gelmemem demek malum şahıslarla karşılaşmamam demekti.

"Yaaa," dedi uzatarak şaşkınca. "Ama nasıl olacak ki? Çok fazla. On beş günde nasıl tutacaksın o nöbetleri?"

Dirseğimi çalışma masasına yatırırken elimi çenemin altına koydum. "Zaten hastane zor durumda kaldı. Benim isteğimdi nöbetlerin düğün sonrasına ertelenmesi. Tabi haliyle üç dört nöbet bir sonraki aya kayabilir. Hallederim ben. Özledim çalışmayı artık. Yarın olsun bir an önce kafasındayım."

Sanki o da çalışmayı neden istediğimi biliyormuş gibi gülümsedi başını salladı hafifçe. Tam bir şeyler söyleyeceği sıra telefonumu sessize alsam da masada oluşundan dolayı titreşim sesini duyduk. Kim olduğunu az çok tahmin ederken ekranı Zeliha'ya da gösterdim. Ufak bir mırıltıyla güldü. "Aç ve de ki ona, kardeşin diyor ki telefonla konuşmayı sevmeyen adama ne oldu?"

Aramayı bekletmeden yanıtlarken "Efendim?" dedim yumuşak bir sesle.

Selamsız bir şekilde direkt olarak "Hazırlan seni almaya geliyorum." derken Zeliha'nın sandığının aksine hala telefonla konuşmaktan hoşlanmayan ağabeyinin her an kapatma ihtimaline karşı hızlı hızlı konuştum. "Af buyur?"

"Buyurayım," dedi anlayışlı bir sesle. "Beş dakikaya kapının önünde ol." diyerek aklınca buyurdu. Bu mudur yani?

"Nereye gidiyoruz? Bir adam akıllı açıklar mısın şunu?" derken amacım açıkladıktan sonra reddetmekti. Evden çıkmaya hiç mi hiç niyetim yoktu. Hatta mümkünse birazdan gidip şekerleme yapmak istiyordum.

"Sen hazırlan, gidince görürsün." diye aklınca gizem yaratmaya çalıştığında hiç uzatmadan "Gelemem." dedim açık açık. "Hem nereye gideceğimizi söylemiyorsun hem hazırlan diy-"

"Zeliha'nın avukatıyla konuşmaya gideceğiz." diye beni çat diye böldüğünde dalgın bakışlarım gözlerini bana dikmiş kişiyi buldu. Sesin ona gidip gitmediğini bakışlarından anlamaya çalışırken pek bir bozulma olmadı gibi.

"Tamam." dedim hafifçe yerimde toparlarken.

"Ama o görüşmeden önce başka bir yere uğrayacağız. Sıkı giyin, açık alanda olacağız hava soğuk. Ayrıca," dedi ben yerimden doğrulurken tamamen. "Odaya gidip bir saat hazırlanmayı aklından çıkar." kaşlarım havalandı.

SERÇEYİ ÖLDÜRMEKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin